Ico dışarıdan bakıldığında klasik bir aksiyon – macera oyunu gibi gözükebilir ama onu akranlarından ayıran özelliği barındırdığı unsurlardan macera olanının daha fazla olmasıdır. Birbirinden değişik bulmacaların yanında, bolca atlama, tırmanma ve zıplamanın yanında oyun boyunca yanımızdan ayırmayacağımız Yorda ile masalsı bir dünyaya hoş geldiniz.
Bambaşka bir Diyar
Ico’nun sizi bambaşka bir diyara, dünyaya götürecek hikayesinden bahsedecek olursak; her şey birkaç atlının büyük bir ormanda yol almasıyla başlıyor. Yanlarında taşıdıkları çocuğu telaş içinde bir yere götürmektedirler. Buraya kadar her şey normal gözükebilir ama işin ilginç tarafı çocuğun kafasında boynuzları bulunmaktadır. Ve maalesef bu çocuğun kaderini de boynuzları çoktan belirlemiştir. Çünkü yaşadıkları köydeki inançlara göre boynuzlu doğan çocuklar lanetlidir ve bir an önce onlardan kurtulmasanız her tarafı karanlık kaplayacaktır. Bu yüzden atlılar henüz on bir on iki yaşında olan Ico’yu, içinde karanlık ruhların yaşadığına inanılan antik bir kaleye hapsetmek, daha doğrusu karanlık güçlere kurban etmek amacıyla götürürler. Atlılar kalede Ico’yu içeride binlerce bulunan tabuta kilitler ve giderler. Ama Ico’nun şansı yanındadır ve içinde bulunduğu tabutu yerinden çıkarak yere düşer ve Ico kilitlerinden kurtulur. Tahmin edeceğiniz gibi de Ico’nun amacı bu devasa, labirent gibi kaleden kaçmaktır ama kaderi ona çoktan gideceği yolu, karşılaşacağı sürprizleri hazırlamıştır bile.
Labirentte İki Kişi
Tabuttan çıkıp kontrolleri ele aldığınızda ilk fark edeceğiniz şey oyunun kontrollerinin ne kadar kolay ve basit olmasıdır. Kamera açıları sizi ilk önce biraz zorlasa da zamanla onlara da alışacağınızdan şüphem yok. Peki, Ico neler yapabiliyor? Özetle atlayabiliyor, iplere veya merdivenlere tırmanabiliyor, kıyılardan köşelerden geçebiliyor, bağırabiliyor ve etrafta bulacağı sopalarla saldırı gerçekleştirebiliyor. Ayrıca sağ analog düğmesi ile de hemen her yere rahatlıkla bakabiliyorsunuz. İşin asıl can alıcı noktası ise Ico bunları tek başına yapmıyor. Kendisinden başka kimsenin bulunmadığını zanneden Ico, oyunda biraz ilerledikten sonra bir kafesin içine hapsedilmiş olan birisini, daha doğrusu bir şeyi görür. Ico bu gizemli şeye yakınlaştıkça aslında onun bir hayalet veya bembeyaz bir gölge diyebileceğimiz bir kız olduğunu anlar ve onu kafesinden kurtarır. Artık Ico’nun iki amacı vardır, birisi kendisini diğeri ise ondan farklı olsa da aynı kaderi paylaşan ve kalede hapsedilmiş olan Yorda’yı özgürlüğüne kavuşturmaktır. Fakat kaleden öyle iki kapıdan geçince çıkılmamaktadır. Çünkü kaleyi tasarlamak kimin göreviydiyse çok iyi iş çıkarmış. Çünkü önünüzde köprülerden tutun devasa hollere, bahçelerden su kanallarına, balkonlardan zindanlara kadar birçok mekan ve her bu mekanı geçmek için bir bulmaca bulunmaktadır. Üstelik Ico ve Yorda’nın kaleden ayrılmasını istemeyenlerde yok değil.
Bulmacalar ve Sinir Düşmanlar
Ico ve Yorda oyun boyunca tek bir kelime konuşmamaktadır çünkü beyaz güzel Yorda Ico’nun bilmediği bir dil konuşmaktadır. Ama bu etken onların birbirlerine muhtaç olmadığı anlamına da gelmez. Çünkü kaleden kurtulmak istiyorlarsa birbirlerine bağlı kalmak zorundadırlar. Anlayacağınız üzere oyun boyunca Yorda’yı yanınızda götüreceksiniz ve kendisinin bulmacalardaki rolü oldukça büyük. Çünkü o olmadan bir bulmacayı bitirmeniz ve onsuz ilerlemeniz imkânsız. Hiçbir şey yapmasa da belirli bir yerde durmadığı takdirde bile o bulmacada tıkanıp kalabiliyorsunuz. Benim kimseye ihtiyacım yok ben geçerim deseniz bile bölümleri bitiren kapıları Yorda’dan başka kimse açamıyor. Bu yüzden onun elini asla bırakmamanızı ve devasa kalede kızı kaybetmemenizi öneririm. Bulmacalara kabataslak değinecek olursak; saf macera oyunlarındaki gibi puzzlelar elbette Ico’da yok. Onun yerine Ico’yu daha çok kullanacağınız atlamalı zıplamalı bulmacalar mevcut. Kısacası bir yere ulaşmak için karşıdaki ipi çekmen lazım ve o ipe nasıl ulaşırım dersem oyunda sizleri nasıl bulmacaların beklediğini anlamış olursunuz. Peki, koskoca kalede yapayalnız mısınız? Elbette hayır. Efsaneye göre kalede bulunan karanlık güçler alsında gerçektir ve onlar özellikle Yorda’nın kaleden gitmesini katiyen istememektedirler. Bu yüzden her bölümde karşınıza gölge yaratıklar çıkacaktır. Ama fazla meraklanmayın, yenilmesi zor değiller. Elinizde bulunan bir sopa ile onları döverek buharlaştırabilirsiniz. Onlarda size karşılık verecektir ama oyunda enerji diye bir şey olmadığından (sadece yüksek yerlerden düşerseniz ölüyorsunuz) ölme ihtimaliniz yok. Fazla meraklanmayın dedim ama rahatta olun demedim. Çünkü Ico’ya bir şey olmasa da onların asıl hedefi Yorda. Eğer gölge yaratıklar Yorda’yı alıp çıktıkları kara deliğe geri girerlerse oyunda “game over” yazısı karşınıza çıkarsa sakın şaşırmayın. Bu yüzden gene tekrar ediyorum, Yorda’ya çok iyi bakmanız lazım. Eğer bir gölge onu kara deliğe çekmek üzereyse hemen yanına gidin ve elinden tutarak onu çekin. Etraftaki tüm gölge yaratıkları temizlediğinizde bu kara deliklerde yok olacaktır. Bu arada, oyunu etrafta bolca bulunan taştan kanepelerde oturarak kayıt edebiliyorsunuz.
Duvar Kâğıdı Niteliğinde Grafikler
Ico ve Yorda arasındaki görünmez bağ, kolay kontrollerin yanında oyunun grafikleri de tek kelimeyle bilgisayarının arka planına koyacağınız şekilden muhteşemler. Bahsettiğim gibi bazen kamera açıları size ters düşebilir ama alıştığınızda yeni bir bölüme girerken ilk yapacağınız şey varsa eşsiz manzarayı seyretmek olacaktır. Oyun 2001 yapımı olmasına rağmen hala bile en iyi grafik kategorisine girebilecek bir oyun Ico. Karakter tasarımları elbette şahane değil ama arka planlar için o yıllar geleceğin grafikleri denilebilirdi. Çünkü her şeye dikkat edilmiş. Aydınlanmadan tutun, bir zindana girerken sadece meşalelerin aydınlattığı alana kadar, bir bahçeye çıkarken etrafta uçan kuşlar, sallanan ağaçlara kadar her şeye dikkat edilmiş ve oldukça yumuşak renkler kullanıldığından ortaya çıkan bütünlük çok hoş gözüküyor. Müziklerinde grafiklerden altta kalır yanı yok. Doğrusu sesler olacak çünkü oyunda yürürken ayağınızdan çıkan yankılar, kuş, dalga, rüzgâr seslerinden başka bir şey duymuyorsunuz. Arada gölge yaratıklar çıkarken yavaş bir müzik çalabiliyor bazen veya yeni bir mekâna girerken bir şeyler çalıyor o kadar. Fakat oyun bittiğinde çalan iki adet parça var ki şahane. Peki müziklerin olmaması, rock müzik eşliğinde gölge yaratıkları parçalara ayıramamak kötü mü? Tam tersine müziklerin olmaması bence çok daha iyi olmuş. Çünkü kalede yürürken sadece etraftaki gürültülerin duyulması sizleri Yorda ile o yalnızlık hissini gerçekten çok iyi tattırıyor. Düşünsenize uzun bir köprüden geçiyorsunuz ve dalgalar duvarlara çarpıp duruyor, martılar uçuşuyor. İşte böyle tablo gibi bir oyun Ico.
Sonuç
Ico’yu oynamak, oyun dünyasında gezmeyi herkes beceremez. Bir kere saf aksiyon düşkünü iseniz Ico’nun yanından bile geçmeyin derim ama içine biraz aksiyon öğeleri serpiştirilmiş macera oyunlarını seviyorsanız, mükemmel grafiklere ve manzaralara doymak istiyorsanız, rüzgarın sesi eşliğinde yükseklere tırmanmayı göze alıyorsanız eski meski demeyin, Ico’yu alın oynayın.