CHILD’S PLAY / ÇOCUK OYUNU (1988) Film Analizi

CHILD’S PLAY 1 / ÇOCUK OYUNU (1988)

Korku filmlerini sevip de Chucky’yi sevmeyen biri var mıdır acaba?

Size en sevdiğim karakterlerden birini büyük bir onurla sunarım: Katil Bebek Chucky!

1988, Amerikan korku filmi Child’s Play’in yönetmeni Tom Holland’dir. Filmin oyuncu kadrosunda Catherine Hicks, Chris Sarandon, Alex Vincent ve Brad Dourif yer almaktadır. Burada Brad Dourif’e dikkat çekmek isterim. Kendisi Chucky’nin ta kendisidir ve kısa da olsa harika bir oyunculuk çıkarmıştır. Ayrıca dipnot vermek gerekirse, Dourif, Lord of the Ring’te  Saruman’ın yardımcısı Rohan’lı Grima Solucandil karakterini canlandırmıştır.

Filmin konusuna gelince:

Charles Lee Ray, Chicago sokaklarında polisten kaçarken yaralı halde bir oyuncakçı dükkânına girer. Polis kurşunuyla vurulan Charles Lee Ray, ölmeden önce voodoo büyüsü yaparak kendi ruhunu dükkanda bulduğu Good-Guy bebeklerinden birine aktarır. Bu esnada oyuncakçıda büyük bir patlama olur. Charles Lee Ray ölür. Karen Barclay, oğlu Andy’nin doğum günü için bir seyyar satıcıdan bir good guy bebek alır. Bu bebek tabi ki Charles Lee Ray’in ruhunu taşıyan bebektir! Bebeği oğluna verir. Andy oyuncak bebeği çok sever ve ona Chucky diye hitap etmeye başlar. Karen, bir gün akşam mesaisine kalır. Andy’ye o akşam Karen’in yakın arkadaşı Maggie bakacaktır. Chucky, Meggie’den pek hoşlanmaz. Andy  uyurken kadını öldürür. Chucky bir oyuncak olduğu için olay yerine gelen polis doğal olarak Andy’den şüphelenir. (kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ocuk_Oyunu )

Bu arda, Chucky’den bahsedip voodoo dan bahsetmemek olmaz. Voodoo Batı Afrika’dan gelmiş zamanla Avrupalılaştırılmış bir din unsurudur. Kelime anlamı ise “ruh”tur.

Voodoo, Amerikan filmlerinde özellikle korku türünde sıkça kullanılır. Nasıl ki bizim korku filmlerimiz cinsiz olmuyorsa Amerikanlar’ın da voodoosuz olmuyor sanırım! Tabi her korku filmi için geçerli olmadığını da belirtmek lazım yine de.

Gelelim normal şartlarda sevimli, tatlı bebek ‘good guy’a. Good guy, Türkçe çevirisi ile şeker oğlan bebekleri, dönemin en popüler bebekleri olarak gösteriliyor filmde. Aslında filmdeki şeker oğlan bebekleri  My Buddy Dolls bebeklerinden esinlenerek ve onlara bir eleştiri olarak yaratılmıştır.

Bu sevimli bebeğimizi bir canavar haline getiren nedir peki? Tabi ki Charles Lee Ray’in bebeğin içinde hayat bulması. Charles Lee Ray adı, korku türünün özellikle de seri katillerin tutkunlarına tanıdık gelebilir. Çünkü bu isim üç azılı seri katilden gelmekte:  Charles Manson, Lee Harvey Oswald ve James Earl Ray.

Film oldukça yüksek bir maliyet ile hazırlanmıştır. Sanırım en çok para tutanlardan birisi de şeker oğlan bebekleri. Çünkü filmin başında katilimizin oyuncakçı dükkânına girdiği ve ruhunu şeker oğlan bebeğine aktardığı sahnede bir sürü şeker oğlan bebeği görmekteyiz. Ayrıca şeker oğlan bebekleri için animasyon bile hazırlanmış. Tabi bunların hepsi film için özel hazırlanmış şeyler. Bunların dışında dijital efektler yerine büyük bir emek isteyen gerçek efektler de karşımıza çıkıyor filmde. Özellikle patlama ve kovalamaca sahnelerinde oldukça maliyetli bir film olduğunu görebiliyoruz.  Aynı şekilde kamera arkası görüntülerinde gördüğümüz Chuck robotları da oldukça maliyetli olmalı.

Korku filmlerinde sıkça rastlayabileceğimiz bir olgu daha var burada, o da intikam duygusu. Bu filmlerde, katili insanlara eziyet eder, bir şekilde öldürülür ama o şeytani ruhu mutlaka geri döner, yaptığı işkenceleri çoğaltarak yola devam eder, ta ki masum, melek kahramanımız o şeytani ruhu cehenneme gönderene kadar. Tabi katil aslında cehenneme gitmez, sadece gittiğini sanırız, film 2,3… diye devam eder ve şeytan katil asla ölmez…

Korku filmlerinde görülen bir diğer klişe de şöyledir: İki tarafımız vardır ve mutlaka bu iki taraftan birisi ölmek (öldüğünü sanmak) zorundadır. Hayat bayram olsa, katil “yeter artık çok eziyet ettim herkese, artık iyi birisi olucam” dese, dostluk, kardeşlik olsa diye bekleyebiliriz ama ne yazık ki bu asla olmayacaktır. Aynı şekilde, asla iyilerin öldüğü, katillerin, canavarların, şeytanların kazandığını da göremeyiz. Oysa bu çok enteresan olabilirdi.

Filmde zıtlıkların mükemmel uyumundan da bolca yararlanılmış. Masum, iyi, gereğinden fazla akıllı, uslu küçük çocuk Andy ve zalim, acımasız ve bana göre oldukça amatör katilimiz Chucky. Bu iki ufaklık da bir örnek giydirilmiş. İkisinin de aynı görünüp nasıl farklı olduğu vurgulanmış. İdealize edilmiş bir çocuk ve karşısında duran kötü bir katil ile doğanın olmazsa olmazı, iyi-kötü, güzel- çirkin çatışması vurgulanmış. Chucky’nin üstünde ‘good guy’ yazması da zıtlığı en çok ortaya çıkaran öğe olmuştur bence.  Zıtlık, şıklık demektir. Bu zıtlıklar filmi bu kadar güzel kılmıştır.

Dikkatimi çeken bir nokta daha oldu filmde. Karen Barclay, oğlu Andy’ye chucky bebeği almak için çok sıkıntı çekiyor. Çünkü bebek çok pahalı. Ama diğer yandan, Karen Barclay ve Maggie teyze filmde Chuck’ye hiç de iyi davranmıyorlar. Sağa sola çarpmalar, fırlatmalar vesaire vesaire.  Türkiye’de yeni alınan bebekler gözümün önüne geldi. En güzel yere konulur, müthiş bir dikkatle saklanır, korunur ve bırakın sağ sola çarpmayı oynamaya bile çıkarılmaz!

Şuna da değinsem iyi olacak:  Amerikan filmlerinde bolca kullanılan bir diğer ilginç, anlam veremediğim olgu: Çocukların hayali arkadaşlarının normal karşılanması.

“Anne, Ayşe yine odasında hayali arkadaşı deniz kızı ile konuşuyor”

“Boşver oğlum, kardeşin deli değil, hepsi normal, tımarhaneye gitmeye gerek yok, doktor çağırmaya hiç gerek yok, ne olacak zamanla geçer ha ha ha!”

Bizim toplumumuz için pek bir ironik geldi açıkçası.

Chucky’yi çok seven birisi olarak onu eleştirmeden geçemeyeceğim. Chucky bu filmde aslında çok amatör bir katil. “Chucky’nin Gelini” filmindeki Chucky’ye bakacak olursak,  zamanın Chucky’yi nasıl olgunlaştırıp, profesyonelleştirdiğini de görebiliriz. Chucky bu filmde sürekli arkasında iz bırakır. Maggie teyzeyi öldürürken unlara basması, pillerini takmayı unutması, doktor Andy iğne yaparken, Andy yerine gidip doktoru öldürerek zaman kaybetmesi vs… Tabi bunların hepsi yönetmenin bizim iyi, ve melek kalpli kahramanımız Andy’yi yaşatma çabalarının bir sonucu.

Dijital efektler, ya da başka bir değişle teknoloji, yapım anlamında korku anlayışını da baştan aşağıya değiştirdi. Yıllar önce Child’s Play’i ilk izleyişimdeki korkumu hatırlıyorum da…. Şimdi bakınca kimi sahneler gülmemize bile neden olabiliyor. Film aynı, değişen hiçbir şey yok filmde. Değişen şey, teknoloji.  Yeni yapılan filmler bize o kadar farklı şeyler sunuyor ki, daha azı ile karşılaşınca komik bulmamız gayet normal kaçıyor. Özellikle filmin iyi adamı Dedektif Mike Norris ile Chucky’nin arabada boğuştukları sahne tam da buna örnek olacaktır. O bıçağın Norris’e saplanmaması için Chucky çok büyük çaba harcıyordu sanki!

Filmde ki voodoo ustası Damballa’ya burdan bir selam söyleyerek yazımızı bitirme vakti geldi.

Belli mi olur ölürsek belki işimiz düşebilir kendilerine…

2 thoughts on “CHILD’S PLAY / ÇOCUK OYUNU (1988) Film Analizi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir