Simon the Sorcerer 4 ve 5 ve Everlight gibi büyülü – fantastik diyarlarda geçen oyunlardan sonra Silver Style Entertainment, Goin’ Downtown adlı oyunları ile bu türden tamamen uzaklaşarak macera oyunu tutkunları bambaşka bir dünyaya, geleceğe götürdüler. Bakalım bu değişiklik nasıl olmuş.
Yılmış bir Adam, Ölü bir Kadın ve Cevapsız Sorular
Goin’ Downtown, kardeşleri gibi bizleri büyü ormanların, perilerin veya goblinlerin olduğu bir dünyaya değil, gri binaları ve karanlık ortamları ile 2072 yılının New York’una götürüyor. Polis Memuru Jake McCorly, küçücük bir apartman dairesinde, sevdiği kadın olan Anie’nin ölümünü depresyon ilaçları ile atlatmaya çalışmaktadır. Eskiden başarılı bir New York polisi olan Jake için artık işler eskisi gibi değildir. İşe gelmesi bile çalışma arkadaşları tarafından yeterli görünmektedir. Yine günün birinde Jake rutin işlerini hallederken dışarıdan bir patlama sesi duyar ve ne olduğunu görmek için caddeye çıkar. Jake, yolda yatan, sanki bir partiden çıkmış gibi şık ve güzel bir kadın görür. Jake, kadını evine davet eder ve Jake’in polis olduğunun verdiği güvence ile kadın da bunu kabul eder. Kadının adının Rose olması dışında ondan kimin nesi olduğunu Jake öğrenemez ve çok geçmeden de kadın yorgunluğa yenik düşerek uyuyuverir. Jake’de gözlerini açık tutamaz ve kadının yanı başında uykuya dalar. Jake uyandığında ise çoktan akşam olmuştur ve dışarıdan polis sirenleri duyulmaktadır. Rose ortalıkta yoktur ve pencere camı da açıktır. Rose’un cansı bedeni zemindedir ve Jake’in işten arkadaşı Isabele’in dediğine göre ilk belirtiler intihardır. Jake ise belki eski polislik içgüdüleridir bilinmez ama bu olayın bu kadar basit olmadığını düşünür ve Rose’un ölümü ile başlayan bir takım gizemli olayların peşine düşer.
Çizgi Roman Oynuyoruz
Tıpkı teması gibi yapımcılar grafik tarzında da bir değişmeye gitmiş. 3D çizgi roman tarzı karakterlerin ve 2D arka planın harmanlanmasını ben beğendim. Bunların bir de baloncuk tarzı konuşmalarla süslenmesi ayrı bir güzel olmuş. Grafiksel olarak tek beğenmediğim, daha doğrusu eksik olan detay seviyesi diyebilirim. Arka planlar hoş ama hani bazı oyunlarda piksel avcılığı var, yani tıklanacak nesne sayısı aşırı diye dert yanarız ya, burada da durum tam tersi. İncelenebilecek nesne sayısı çok az ve doğal olarak arka planlar birer resimden öteye pek geçemiyor. Karakterlerin arka planla uyumu ise oldukça başarılı. Birçok macera oyununda 3D karakterler 2D arka planda genelde sırıtır ama Goin’ Downtown’da bu durum yok. Bunun üstüne bir de başarılı ışıklandırma efektleri eklenince görsel olarak gayet iyi bir yapım var karşımızda diyebilirim.
Ben Bilmiyor Sizin Dilinizi
Oyunun müzikleri ise açıkçası daha iyi olabilirdi. “Gelecek” havasına uygun temalar kullanılmış ama ikinci sınıf bir aksiyon filminden fırlamış gibiler. Yani rahatsız etmiyorlar ama atmosfere de katkıları pek yok diyebilirim. Hatta bir adım ileri gidip müzikleri kapatsanız hiçbir fark olmaz bile diyebilirim. Seslendirmeler ise başarılı. Özellikle Jake’in sesini ben bayağı beğendim. Lakin bu seslendirmeler sadece Almanca. Nedendir bilinmez ama oyun İngilizce dublajlı olarak çıkmadı ve sadece İngilizce altyazı eklenerek piyasaya sürüldü. Şahsen benim açımdan bir sorun yoktu çünkü Almanca da biliyorum ve yadırgamadım. Normalde İngilizce seslendirmesi olması lazım çünkü almanca birçok kişiye, özellikle bilmeyenlere kaba ve itici gelebilir. Doğal olarak bu da oyuna eksi puan olarak yansır. Son olaraksa, arka plan sesleri için de olumlu konuşabilirim. Arkada akan trafiğin sesi, uzaktan gelen siren sesleri falan yerli yerinde.
Bulmacalar
Yukarıda da bahsettiğim gibi oyundaki nesne sayısı pek fazla olmadığı için bu bulmacalara da yansımız durumda ve genelde kolaylar. Diyalog bulmacaları da Goin’ Downtown ile ön plana çıkıyor. Yani bazen gerekli ilerlemeleri kaydetmek için karakterlerle doğru bir şekilde konuşmanız gerek. Ayrıca gece ve gündüz olayı olduğu için bazı bulmacaları gece, bazılarını gündüz çözüyoruz. Fakat gece veya gündüze istediğiniz zaman geçebiliyorsunuz ve örneğin bir mekana gece gittiğinizde orada şak diye gündüze geçmeniz (çalışanların falan gelmesi) biraz tuhaf. Kullanışlı ama işte ilginç. Dediğim gibi, bulmacalar zorlayıcı değil ve eğer iyi bir macera oyunu oynayıcısı iseniz oyunu 4 – 5 saatte bitirmeniz mümkün. Bu arada “virtual” yani sanal gerçeklik bulmacasını oynarken eminim benim kadar zevk alacaksınızdır. Fazla bahsetmek istemiyorum ama oyunun bir bölümünde kullanacağımız bu aygıtla aklınıza Azınlık Raporu adlı film gelebilir. Bu arada, oyun üçüncü şahıs bakış açısından oynanıyor ve imleci ekranın altına getirerek envanteri meydana çıkarabiliyorsunuz.
Sonuç
Goin’ Downtown’un İngilizce seslendirmesi olmaması haricinde öyle büyük bir sorunu yok. (Gerçi bu sorun da kişiye göre değişir) Benim açımdan oyun çok fazla şey vaat etmese de başarılı sayılabilecek ve oynanması gereken güzel bir macera oyunu.