Yazan: Ercan Gürova
“Bir karahindibanın samimiyetine inanmak istiyorum”. Bu afili, şiirsel sözler filmimizin ana karakterlerinden Joji Otani’ye ait. Bohem yazarımız Otani, 26 yaşındaki herkesçe güzel sayılan Sachi ile evlidir ve çiftin bir de çocuğu vardır. Ancak Otani ailesinde işler yolunda gitmemektedir. Joji mutluluğu ve kitapları için ilhamını barlarda içki içerek ve başka kadınların kollarında aramayı tercih ediyordur. Üstelik intihara meyilli davranışları gözümüzden kaçmaz. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir gün Joji’nin düzenli gittiği barın sahibi ve karısı Joji’nin evini basar ve çaldığı beş bin yen’i iade etmesini söyler. Neye uğradığını şaşıran Sachi bin türlü özür dilerken Joji’nin tepkisi ise eline bıçak alıp bar sahibini öldürmekle tehdit etmek gibi nobran bir tavır olmuştur. Kocasının pisliklerini temizlemek ne yazık ki yine Sachi’ye düşmüştür.
Kocasının borcunu ödemek için barda gönüllü çalışmaya başlayan Sachi ne kocasının kırdığı cevizlerin artmasını önleyebilecek ne de onu kısa vadede yola getirebilecektir. Güzelliği, çalışkanlığı ve kibarlığıyla çalıştığı barın müşterilerinin artmasını sağlamıştır yalnızca. Bara gelen bazı müşterilerle özel bağlar da kurar Sachi. Örneğin, bara düzenli gelen ve her gece beraber trenle yolculuk yaptığı genç işçi Okada sırılsıklam aşıktır Sachi’ye. Bir diğer örnek de şu anda avukatlık yapan eski aşkı Tsuji’dir. Tsuji hala kendisini unutamamıştır. Sachi’nin neden kalbinde bu kadar büyük bir yer tuttuğunu ise ilginç bir fedakarlık hikayesinde buluruz. Geçmişte Suchi Tsuji için bir mağazadan atkı çalmıştır. Bu olay her ne kadar daha sonra Joji ile evlenmesine yol açmış olsa da Tsuji’nin unutamadığı ve bir türlü kopamadığı bir anıdır.
Filmin merkezindeki Sachi sahiden ilginç, bazen anlaması zor ama nedenlerini tahmin edebileceğimiz özelliklere sahip bir ana karakter olarak duruyor. Karşımızda evine, kocasına ve evliliğine bağlı bir kadın var. “Kadınlar ne sevinci ne de kederi bilemez” diyen kocasına “Sen öyle diyorsan doğrudur” diyecek kadar itaatkar bir kadın Sachi. Ataerkilliğe itiraz etmeyen, her daim fedakarlığı ve feragati kendi üstlenmeye hazır, kocasının hatalarını kendi düzeltmeye çalışan bir karakter. Sachi’nin evliliğini ayakta tutabilmek ve mutlu olabilmek için yaptıklarında “yuvayı dişi kuş yapar” sözünün cisimleştiğini görürüz adeta. Ancak öyle bir an gelir ki Sachi daha fazla dayanamaz ve kocasının yüzüne bütün yaptıklarını bir bir sıralar ve o yakıcı soruyu sorar: “Aşk bunun neresinde?”
Bohem yazarımız Joji ne karısının bu sorusuna cevap verebilecek özgüvene sahiptir ne de kendisiyle hesaplaşmaya. Korkularıyla mücadele etmektedir. “Ölmek istiyorum” diye açıkça haykırır. Düpedüz yaşamaktan korkuyordur. Kendisiyle beraber sevgilisini de yanında ölüme sürüklemek ister. Ancak gelin görün ki ölmeyi bile beceremez Joji. Üstelik sevgilisini öldürmeye teşebbüs suçuyla gözaltına alındığında yine imdadına karısı yetişecektir.
Filmimizin geçtiği tarihi arka plana da değinmekte fayda var. İkinci dünya savaşı henüz bitmiş. Japonya saldırgan ve yayılmacı tutumunun bedelini çok ağır ödemiş ve gururu kırılmış vaziyette bir ülke. Yiyecek kıtlığı, salgınlar ve depresyon sık karşılaşılan durumlardan. Ekonomik anlamda tamamen çökmüş bir ülke var. Bunun yanında filmde Amerikan askerlerini şehirde Japon kadınlarla turlarken ve insanların dilince iğreti İngilizce tabirleri duyarken buluyoruz kendimizi. Japonya ile Joji’nin özyıkımı (self-destruction) arasında bir özdeşlik bile kurulabilir. Otani ailesindeki belirsiz gelecek gibi belirsizdir ülkenin de geleceği. Mutluluk arayışının olduğu ama aynı zamanda her gecenin de bir şafağı olduğuna inanılan zamanlar.
Filmimizin Osamu Dazai’nin bir romanından uyarlandığını da ekleyelim. İşin enterasan tarafı ise kitap yayınlandıktan bir yıl sonra yazarın tıpkı filmdeki gibi birkaç kez intihar girişiminde bulunmasıdır.
Yaşamdan, ölümden, karısından ve hatta kendisinden nefret eden ve teselliyi içmekte ve başka kadınlarda arayan ve bir türlü huzura eremeyen, mutlu olamayan bir yazar ve ona elini uzatmaya her zaman hazır karısı Sachi. Kurtuluşunun ve umudunun yanı başında olduğunu göremeyecek kadar miyop bir adam. Öte yandan özverili ve kocasını sahiden seven ve onun için her şeyi göze alan itaatkar bir kadın. Sachi, kocasının ruh üşümesine son verebilecek midir, bu derme çatma köprüyü kendi çabalarıyla onarabilecek midir? Aşkının karşılığını hissedebilecek ve mutlu olabilecek midir? “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin o meşhur repliğinde “Sevgi neydi?” sorusuna “Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti” şeklinde cevap verilir. Bu soruyu biraz değiştirip “Aşk neydi?” diye Sachi’ye sorduramaz mıyız? Sachi’nin bu soruyu sormasına ve dürüst bir cevap almasına sonuna kadar hakkı var.
Bu yazı ortak çalışma yaptığımız http://japonsinemasi.com adresinde yayınlanmıştır.