Sarsıcı Bir Japon Filmi: Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum

Sekai no chushin de, ai o sakebu

“Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın.” (18. Sone, W. Shakespeare)

Hem romantik bir film izlemek istiyorum hem de içinde dram olsun, hayata ve aşka dair söyleyecek sözü olsun diyorsanız bu filmi teğet geçemezsiniz demektir. Her şeyden önce filmin ismi sizi afallatacak ve ilgilenmeye başlayacak, kayıtsız kalamayacaksınız. Sonsuz aşk, ölümsüz sevgi, unutulmak, gençlik-yetişkinlik ve hayata dair temel konuların incelikli bir şekilde işlendiği bu romantik melodrama sizi merkezine çekecek ve aşka dair yeni sorular sorduracak. Duygusal anlamda oldukça güçlü olan böyle bir yapımda insanın gözlerinin nemlenmesi ve hatta boğazında bir şeylerin düğümlenmesi kaçınılmaz.

“Dünyanın Ortasında Aşk İçin Ağlıyorum” (Sekai no chushin de, ai o sakebu)  2004 yapımı ve aslen bir roman uyarlaması. Vizyona girdiğinde büyük bir başarı profili yakaladığını da ekleyelim. Bu öyle bir başarı ki daha sonra benzer temalı filmler peş peşe geldi. Ancak biliyoruz ki hiçbir kopya aslı gibi değildir. Filmimizin konusuna gelince. Öncelikle filmin iki ayrı zamanda ama geriye gidiş-dönüşlerle iç içe geçtiğini belirtelim. Diğer bir deyişle, günümüzde nişanlı olan ve evlenmeye hazırlanan çiftimiz Saku ve Ritsuki var; öte yandan geriye dönük olarak Saku’nun lise yıllarını ve aşık olduğu Aki’yi görüyoruz. Saku ve Ritsuki evlenme arifesindedirler ancak Ritsuki’nin eski bir teyp kaseti bulması ve dinlemeye başlamasıyla ilişkileri etkilenecek ve Saku’nun peşini bırakmayan geçmişine dair bir yolculuğa çıkacağız.

Crying Out Love In The Center Of The World 1

Kasedi dinleyen Rutsuki kayıplara karışır, sonradan nişanlısının ilk gençlik yıllarını da geçirdiği kasabasına gittiğini anlarız. Nişanlısının peşine düşen Saku bir yandan diğer kasetleri dinlerlen bir yandan da lise yıllarına, ilk aşkına ve hatıralarına geri döner. Eski aşkın hatırlanmasıyla eski acılar hissedilir, eski yaralar açılır. Liseli genç aşıkların tanışma, yakınlaşma ve aşık olma sahnelerine şahitlik ederiz. Mutlulukları hiç bitmeyecek gibidir. Zamanda ileri- geri gidişlerle Aki’nin bir rahatsızlığı olduğunu anlarız. Okulda Romeo ve Juliet’in Juliet rolüne seçilmiştir ve “Juliet uyandığında sevgilisi öldüğünde kendini nasıl hissetmiştir?” sorusuyla bizi sersemletir. Bir başka sahnede “Öldüğünde sevgi de ölür mü?” sorusunu yöneltmesi meşum bir şeylerin olacağının habercisidir adeta.

“Ben sadece aşkın derinliğine inanmak istiyorum”. Aki’nin içindeki saf sevginin ve teslimiyetin bir yansıması bu cümle. Amansız bir derdin pençesine düşen, hayata sevgilisi sayesinde tutunmaya çalışan, unutulmak istemeyen bir genç kız. Fotoğrafçı Shige amcaya “sonsuza kadar kalacak bir fotoğrafımı çek” diyen, kendisinden geriye bir iz, bir imge, bir görüntü kalırsa biraz teselli bulacağını düşünen ve hayatın o büyük çaresizliğini kalbinin derinliklerinde hisseden biri.

Film boyunca hem günümüzde hem de geçmişte “yaklaşan tayfun” imgesi sık sık karşımıza çıkar. Bu imge hem Aki’nin bahtsız kaderinin bir çeşit uğuruz habercisi hem de hayata yeniden tutunabilmenin ve yeni başlangıçlar yapabilmenin müjdecisi gibidir. O tayfundur ki Aki ile Saku’nun en büyük hayallerini gerçekleştirmelerine engel olacaktır. Yine o tayfun sayesinde Aki Rutsiku’yu kaybetmesine ramak kala hayata tekrar bağlanacaktır.

Crying Out Love In The Center Of The World

“Gelecek sefer olmayacak!” Bazen çıplak gerçekler bu kadar az ama tokat gibi sert çarpar insanın yüzüne. Saku’nun geçmişiyle barışması ve geleceğe yol alması hayatın gerçeklerini idrak etmesiyle, takıntılarından kurtulması, hatıralarına sağlıklı bir şekilde sahip çıkması ve bocalamalarını, kararsızlıklarını geride bırakıp ileriye doğru bakmasıyla mümkün olacaktır.

Fonda piyano sesiyle de seyircisini mest eden bu film ilk genlik ateşi ve aşkını merkezine alıyor. Geriye dönüşlerle sadece basit bir nostalji sunmuyor. Huzuru ve yeniden başlamayı öğütlüyor seyircisine. Geçmişle ve hatıralarla barışmayı, onlarla sağlıklı bir ilişki kurmayı ama aynı zamanda hayata devam da edebilmeyi, aynı hataları tekrar etmemeyi, sıfırdan olmasa da yeni bir sayfayla düştüğümüz veya tökezlediğimiz yerden tekrar kalkıp ya da doğrulup devam etmeyi tavsiye ediyor. Anılarından kopamayan Saku’yu düşündükçe aklıma “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” filminin açılış sözü aklıma geliyor: “Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?” Hatıralara hak ettiği kıymeti veren ama sadece onlarla hemhal olup kendimizi tecrit etmeden geleceğe de bakabileceğimiz günlerimizin olması dileğiyle.

Son söz:

“Faniliği düşünmek, gerçek gibi bir düşle,
Seni gösterir bana görkeminde gençliğin,
Yıkıcı Zaman, cenge tutuşur çürüyüşle
Senin gençlik gününü şom gece yapmak için;
Zamanla savaşırım senin sevgin uğruna,
O seni kemirse de ben can veririm sana.” (15. Sone, W. Shakespeare)

 

Bu yazı ortak çalışma yaptığımız http://japonsinemasi.com adresinde yayınlanmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir