He thatincreasethknowledgeincreasethsorrow (bilgi arttıkça acı da artar)
Bu güzel cümleyle başlıyor film. Peki ne demek istiyor? Farkındalığımız gelişmeye başladığı zaman yani dünyayla ilgili bilgi birikimimiz arttıkça, eski dönemleri ve günümüzü kendi içimizde yorumlamaya başladığımız zaman kısacası bilgi denizinden ihtiyacımız olanları alınca artık her şeyin o kadar da güzel olmadığını görebiliyoruz. Diğer yandan hiçbir şeyin farkında olmayarak hayatını bilgiden yoksun olarak geçiren içleri tamamen boş olan insanlar mutlu oluyor. Cahillik mutluluktur.
Yıllar önce İngiliz edebiyatı bölümünden mezun olan Jesse’nin öğretmeni emekliliğe ayrılırken verdiği veda partisinde ona katılmasını istiyor. Jesse, uzun süredir gitmediği üniversitesinde dolaşırken üniversite yıllarını özlediğini ve okuduğu bölüme aşık olduğunu görüyoruz. Jesse’nin geri dönüşünün ardından üniversite 2. Sınıf öğrencisi olan Zibby ile tanışıyor. Aralarındaki güzel ilişkide yaş sorunu Jesse’nin aklına takılıyor ve yaşadıkları ilişkiyi Jesse ahlaki olarak doğru bulmuyor. Yine de güzel diyaloglar ve üniversitede beraber dolaşarak vakit geçirmeye devam ediyorlar. Jesse şehirden ayrılınca telefonla mesajlaşmak yerine mektuplaşıyorlar. Eski ve gayet samimi iletişim yöntemi olan mektuplaşmayı kullanmalarının yanı sıra Jesse, Zibby’nin ona önerdiği müzikleri dinliyor ve mektuplarında beğenisini açıkça belirtiyor.
Jesse, üniversitenin özgür ve farklı düşüncedeki insanların bir araya geldiği ve sonsuz öğrenme olanağının olduğu bir yer olduğunu düşündüğü için belki de bu sebeple hala üniversitenin bir parçası olmak istiyor. Kendi üniversitesinde olmasa da başka bir üniversitede kabul danışmanlığında çalışıyor.
Ayrıca Jesse, Zibby hariç iki farklı öğrenciyle daha tanışıyor. Biri hayatını mutlu olmaya adamış, insanları, çevreyi, yaşamı seven hippi Nat. Diğeri Nat’in tam tersi bir karakter olan depresif Dean.
Jesse’nin veda partisi için geldiği öğretmeni emeklilik hayatıyla ilgili sürekli gelgitler yaşıyor. Hayatının büyük bir çoğunluğunu üniversitede geçiren Peter Hoberg, emekli olmak istiyor ama hayatının tam merkezine koyduğu öğretmenlik yıllarına o kadar alışmış ki bundan farklı nasıl bir hayat yaşayabileceğinden emin olamıyor. Hapishanede kalmış ve hapishaneden çıktıktan sonra dışarıda yaşadığı özgür hayata alışamayacak bir mahkum gibi hissediyor kendisini.
Ayrıca Peter’ın yaşlılık hakkında gerçekten anlamlı bir sözü var:
“Nobodyfeelslike an adult. It’stheworld’sdirtysecret.”
How I Met Your Mother dizisinden tanıdığımız, filmin yönetmenliğini, başrolünü ve senaristliğini üstlenen Josh Radnor, Happythankyoumoreplease filminden sonra Liberal Arts filminde de gayet iyi bir iş başarmış. Liberal Arts filmi genel olarak tatlı bir his bırakıyor içimizde ama maalesef bazı sahneler biraz yapmacık kalmış. Yine de filmin vermek istediği güzel mesaj bizi filme bağlıyor. İyi seyirler.