Oyunun incelemesine geçmeden önce Chtulhu ve yaratıcısı Lovecraft hakkında biraz bilgi vermeyi öngördüm. Şunu söyleyeyim, Chtulhu tam anlamıyla apayrı bir dünya.
Howard Philips Lovecraft
Chtulhu mitolojisini yarata adam. Yani oyunumuz Lovecraft’ın eserine dayanıyor. Lovecraft, 20 Ağustos 1890 yılında Providence’de doğdu. Daha henüz 3 yaşındayken babası sinir krizleri nedeniyle hastaneye kaldırılıyor ve 5 sene sonra burada ölüyor. Babasının ölümünden sonra Lovecraft’a bakmak annesine ve teyzelerine düşüyor. Lovecraft, daha 4 yaşındayken okuma yazmayı öğreniyor. Çocukluğundan beri peri, cadı, hayalet hikâyeleri ilgisini çekmiştir. 5 Yaşında Binbir Gece Masallarını okuyor ve annesine odasının bir köşesinde Arap pazarına benzeyen bir köşe kurduruyor. Yıllar sonra ünlenmesine neden olan Al Hazred adlı Arap karakterini burada yaratıyor. 8 yaşlarında Lovecraft korku hikâyeleri yazmaya başlıyor. O zamanlar Edgar Allen Poe’yu kendisine örnek alıyor. Birçok psikolojik rahatsızlık geçiren Lovecraft, okulu bir türlü sevemiyor. Zorluklarla girdiği liseden sinirsel bozukluklar nedeniyle mezun olamadan ayrılmak zorunda kalıyor. Zamanını hep evde geçiren ve içine kapanık birisi olan Lovecraft, Fred Jackson’un romanını eleştiren bir mektup yazıyor ve bu mektupla Birleşik Amatör Basın Birliği’ne giriyor. Zaman içinde burada editör oluyor ve uzun zamandır yazmaya çalıştığı kurgu öykülerini yazmaya başlıyor. Daha sonra annesinin ölümü üzerine yazar tekrar ayrıldığı Providence’a geri dönüyor. Yazar burada sanatının doruk noktasına ulaşıyor ve onu üne kavuşturan “Deliliğin Dağarında” , “Chtulhu’nun Çağrısı” gibi eserlerini yazıyor. Lovecraft’un üslubunda hep bir gizem vardır. Eserlerindeki korku unsurları genellikle okuyucunun korkularının şekil almış halidir. Çünkü yarattığı canavarları belirli bir kalıpta okuyucularına sunmaz. Lovecraft, eserlerindeki korku unsurlarını ve canavarlarını öyle gerçekçi anlatmıştır ki, gerçekten var olup olmadığı bile tartışma konusu olmuştur. Hatta Lovecraft bunların gerçek olmadığına dair mektuplar bile yazmak zorunda kalmıştır. Mektup arkadaşı E. Howard’ın intiharı, yazarı büyük bir karışıklık içine sokuyor ve yazar 1937 yılında bağırsak kanserinden ölüyor. Yaşamı boyunca “Innsmouth Üzerindeki Gölge” adlı eseri dışında hiçbir kitabı yayımlanmayan Lovecraft’ın ölümünden sonra mektup arkadaşları August Derleth ve Donald Wandrei onun öykülerini derleyerek kitap halinde yayımlanmasını sağlıyorlar.
Chtulhu Nedir?
Yazar hakkında biraz bilgi verdikten sonra sıra geldi oyunumuzun ismini de alan Chtulhu’ya. Chtulhu, Lovecraft’ın tamamıyla ürünlerinden oluşturduğu bir yaratıktır. Chtulhu, yer yüzüne insanlık tarihinden önce gelmiş, çok güçlü bir varlıktır. Öyle güçlüdür ki, insanların yanında tanrı bile sayılabilmektedir. İnsanlıktan önce, yeryüzünde Chtulhu gibi tanrılar hüküm sürmüştür. Onlar için yaş kavramı da yoktur. Onlara yaş koymak istersek, bazıları o kadar yaşlıdır ki, dünya üzerindeki kıtaların oluşumunu dahi görmüşlerdir. Ancak bir nedenden dolayı dünyayı terk ederler. Chtulhu ise R’leyh isimli, Pasifik okyanusunda bulunan bir su altı şehrinde uyumaktadır. Lovecraft hayranlarını Chtulhu o kadar çok etkilemiştir ki, bazıları Chtulhu’nun gerçekte var olduğuna inanırlar ve çeşitli tarikatlar kurmuşlardır. Gizemli kaynaklara göre yıldızlar doğru hizaya geldiğinde, Chtulhu derin uykusundan uyanacak ve diğer tanrılar ile beraber dünyayı karanlıklar içinde bırakacak ve kaosa sürükleyecektir. Tanrılar insanların beyinlerini yıkayarak hedefleri doğrultusunda ilerlemeye çalışacaklardır. Chtulhu’dan da kısaca bahsetmiş olduk. Aslında bu konu daha derindir ve hala çeşitli kesimlerce tartışılmaktadır. Ama oyunumuz hakkında daha sağlam fikirler yürütmek için bu kadarı yeterli olacaktır.
İncelemeye Başlayalım
Call Of Chtulhu: Dark Corners of The Earth’ın belirlenen tarihi aslında 2003 yılıydı. Ama yayımcı firmaların yaşadığı sorunlar nedeniyle tam 3 yıl ertelendi. En sonunda Bethesda Softworks olaya el attı ve Call of Chtulhu’yu 2006 yılının Nisan ayında piyasaya sürdü. Üstelik hiç bir oyunda denenmemiş birçok özelliği de yanında getirdi.
Innsmouth
Konumuz kısaca şöyle; Sene 1915. Oyunda Jack Walters isimli özel bir dedektifi canlandırıyoruz. Boston’da bir evde yaşayan ama sürekli huzursuzluk çıkaran, insanları rahatsız eden bir tarikat grubunun etrafı polislerce sarılmıştır. Tarikat üyeleri eğer bizim, yani Jack Walters oraya gelirse sorun çıkarmadan teslim olacaklarını söylerler. Jack’te polisin çağırmasıyla Boston’a gider. Ama olaylar planlandığı gibi gitmez. Jack tarikatların bulunduğu eve gider ama sanki Jack yokmuş gibi polisler ve tarikat üyeleri arasında silahlı bir çatışma başlar. Her iki tarafta ağır kayıplar verir. Jack ise evi araştırmaya devam eder. Her taraf ceset doludur ve bodrum katı daha da beterdir. Bodrum katında karanlık deneyler ve korkunç aletler bulunmaktadır. En sonunda olan olur ve büyük bir ışık patlaması yaşanır. Jack yere yığılır ve yarı baygın halde ışıkların arasından çıkan o şeyleri görür. Birden fazla şeyler. Jack nihayetinde bayılır ve gözlerini akıl hastanesinde açar. Oyun esnasında öğreniyoruz ki akıl hastanesine Jack kendi isteği üzerine kapatılmıştır. Çünkü o şeyleri tam hatırlayamaz ve her düşünmek istediğinde kâbuslar ve hayaller görür. Üstelik intihar girişiminde de bulunur ama doktorlar son anda kurtarır. Jack artık hatırlamak yerine olanları unutmaya çalışır ve 5 sene sonra akıl hastanesinden çıkar. Amacı işine geri dönmektir. Günün birinde masasında otururken Arthur Anderson isimli biri arar ve Innsmouth kasabasında kaybolan Brian adlı genci bulmasını ister. Jack işi kabul eder ve Innsmouth kasabasına doğru yola koyulur. Tabi burada da olaylar ufak bir kaybolma vakasından ileriye gider. Hem de haddinden fazlasıyla.
Ekran Boş?
Innsmouth kasabasına ayak basınca kontrolleri ikinci defa elimize alıyoruz. Kontrolleri ilk defa Boston’daki evde elimize alıyoruz. Bir nevi alışma bölümü gibi. Kasabaya vardığımızda ilgimizi ilk çeken muhakkak atmosfer olacaktır. Bir kasaba ancak bu kadar mı bunaltıcı ve ürkünç çizilebilir. Kasaba halkı tuhaf, her taraf kırık dökük, insanlar bize kötü gözlerle bakıyor ve daha neler neler. Bizden hoşlanmadıklarını apaçık belli ediyorlar. Onlarla iletişim kurmak neredeyse imkânsız. Örneğin bu kasaba niye bu kadar boş diye bir soru yönelttiğimizde adamlar bize beğenmiyorsan çeker gidersin diyorlar. Kasabanın polisi bile bize ürkütücü gözlerle bakıyor. Kontrolleri elimize aldığımızda fark edeceğimiz bir diğer önemli unsurda ekranın bomboş olması. Ne bir harita, sağlık barı veya başka bir gösterge var. Tamamıyla yalnızız. Bu konuda oyuncuya büyük bir özgürlük sunulmuş. Kasabada dolaşmak, ne yapmamıza karar vermek bizim elimizde. Bu kısım oyunun macera tarafını oluşturuyor. Kapı için anahtar bulma, kasa şifresini çözme, gözükmeden ilerleme gibi macera öğeleri oyuncuyla buluşacak. Ayrıca oyunun yarısına yakınında tamamen silahsızız. Amacımız sadece araştırma yapıp Brian’ın izini bulmak. İlk başlarda şehirde normal gezebiliyorken ki bu bile insanı ürkütmeye yetiyor, ilerleyen bölümlerde kaçarak ve saklanarak ilerleyeceğiz. Kaçarken insanın yüreği ağzına gelebiliyor. Otelden kaçarken ne demek istediğimi anlayacaksınız. Hele peşimizden “Öl Yabancı” diye gelirlerken gerilim bir kat daha artıyor. Kaçarken kapılara ve yerdeki çiziklere dikkat edin. Kapılarda kilit varsa muhakkak kilitleyin, eğer kapı önünde beyaz çizikler varsa kapının önüne dolap itebiliyoruz anlamına gelir. Bu iki detay bazen hayat kurtarıcı olabiliyor. Çünkü bu iki detay peşimizdekileri yavaşlatıyor ve bize zaman kazandırıyor. Ama en sonunda içeriye giriyorlar tabi. Yani kapı kilitli rahatım demeyin sakın. Dediğim gibi ilk başlarda kasabada özgürce gezmek bizim elimizde. Her tarafı iyice incelemenizi tavsiye ederim. Değişik şeyler görebilirsiniz. Örneğin çatıların üstünde değişik bir gölge, bodrum katlarının pencerelerinde kendisin asmış bir ceset veya ne tarafından sürüklendiği belli olmayan başka bir ceset gibi. İnsanın elinde silahta olmayınca kendisini tamamen güvensiz hissediyor. Dikkatli dinlerseniz Jack’in kendi kendine öleceğim diye mırıldanışlarını da duyabilirsiniz.
Bacağımızdan Vurulduk ve Sekmeye Başladık
Yukarıdan bahsettiğim gibi ekranda hiçbir gösterge bulunmuyor. Peki yaralanırsak ne yapacağız? Bunun çözümü envanter ekranımızda. İlk başlarda biraz karışık gelse de zamanla alışılabiliyor. Bu ekranda notlarımıza, topladığımız eşyalarımıza ve sağlık durumumuza bakabiliyoruz. Sakın sağlık barı beklemeyin. Sağlık bakımından Call of Chtulhu’da adeta devrim yapılmış. Misal bacağımızdan vurulduk, hemen sekmeye başlıyoruz. Ya da kolumuzdan mı vurulduk, nişan almayı beklemeyin. Kafadan darbe yedik, ekran dönerse şaşırmayın. Yüksek bir yerden atladık, ayağınız kırılır, yine yüksek bir yerden mi baktınız, başınız döner. Yani tam anlamıyla gerçek yaşamdaki gibi olmuş. Sonuçta Jack, Max Payne değil. Benim sizin gibi bir insan. Peki Jack’i nasıl iyileştireceğiz? Diyelim bacağımızdan vurulduk ve sekmeye başladık. İlk işimiz güvenli bir yer bulmak olacak. Daha sonra envanter ekranımızdan yaralı yerimize, yani bacağımıza tıklayınca Jack gereken işlemi yapacaktır. Ama dikkat edin, Jack tedavi olurken tamamıyla savunmasız. Bu yaranın boyutuna göre değişiyor. Ağır yaralıysak yaklaşık 10–15 saniye kadar yerde çömelmiş bandaj yapıyor oluruz. Eğer arkadan birisi veya bir şey gelirse kurtulma şansınız maalesef sıfır. Yani dikkatli olun. Bir diğer özellikte heyecan faktörü. Sonuçta Jack’te bir insan. Korktuğu zaman heyecanlanıyor ve kalp atışları yükseliyor. Daha beteri, ekran kararmaya ve hayaller görmeye başlıyorsunuz. Garip sesler, kendi gölgenizden korkma, ekrandaki renklerin solması gibi detaylar hoş olmuş. Rahatlamak için yapmanız gerek envanter ekranınızdan sınırsız olan morfine tıklamak. Böylelikle Jack kendisine morfin basacaktır ve heyecanından azda olsa kurtulacaktır. Ama dikkat edin, morfin bir nevi uyuşturucu. Yani başınız dönebilir.
Silahıma Kavuştum Savulun!
Bu sözü demek isterdim ama ne yazık ki silahlara kavuşunca bile esas amacımız saklanmak ve kaçmak. Silah sadece bize kaçmakta zaman kazandırıyor. Ateş ederken nişan almayı unutmayın. Çünkü ekranda bir nokta veya imleç beklemeyin sakın. Farenin sağ tuşuna basarak nişan alıyoruz. Mümkün olduğunca kafadan vurup tek atışta düşmanın işini bitirmeye çalışın. Çünkü cephane çok az. Mermilerinizi de kontrol etmeyi sakın unutmayın. Jack otomatik olarak silahını doldurmuyor, bunu da biz yapıyoruz. Kısacası gafil avlanmayın. Silah konusunda bahsetmek istediğim, sakın öyle çatışmalar, vuruşmalar gibi aksiyon sahneleri beklemeyin. Mecbur olmadıkça silah kullanmayacağız. Call of Chtulhu aksiyondan ziyade araştırma ağırlıklı bir oyun.
Düşman Zekimi ?
Öncelikle düşmanımız genellikle yaratıkların kontrolü altındaki insanlar. Pek zeki olduklarını söyleyemem. Bazen burunlarının dibine dahi girsek göremeyebiliyorlar. Bazen de sanki kendi eliyle koymuş gibi bizleri hemencecik bulabiliyorlar. İlk başlarda insanlar gözümüze çok hoş gelebiliyor, konuşmaları ürkütücü halleri falan. Ama ilerledikçe hep aynı insanları görmek, sürekli aynı sözleri “Öl Yabancı” duymak insanı bayabiliyor. Bir diğer düşmanlarımızda yaratıklar. Yaratıklar ancak oyunun yarısından sonra çıkıyorlar. Aslında önceden de çıkıyorlar ama onlardan kaçmıyoruz, ya da öldürmüyoruz. Örneğin camdan dışarıya baktığımızda saniyeliğine bir yaratık görebiliriz. Bu bile insanı ürkütüyor. Yaratıklarda pek zeki sayılmazlar ama çok zor ölüyorlar. Bazıları ise hiç ölmüyor. Yani tabana kuvvet.
Grafikler ve Sesler
Call of Chtulhu normalde 2003 yapımı ve 2006 çıkışlı bir oyun olduğu için fazla detaylı ve ihtişamlı grafikler beklemeyin. Ama oyundaki atmosfer ve gerilim bunları başarı ile örtüyor. Oyunda öyle bir ortam yaratılmış ki, insan bu kasabada gündüz gezmeye bile korkar. Kullanılan renkler, karakterler, mekânlar tam anlamıyla mükemmel. Yani keşke grafikler daha iyi olsaydı diyeceğiniz bir yer olmayacak. Oyundaki ara videolarda eski filmler havasında olmuş. Ekranda hani eski filmlerde olur ya çizgiler geçer, işte öyle bir görünüm alıyor ve gerilimli havaya uygun oluyor. Sesler ve müziklere gelirsek, söyleyecek kelime bulamıyorum. Müthişler, şahaneler. O kadar iyi seslendirme yapılmış ki oyunda bizi korkutan genellikle sesler oluyor. Kanalizasyonda ilerlerken duyduğumuz çocuk sesleri, insanların iç karartıcı sesleri mükemmel. Hele kullanılan müzikler. İnsan bu müzikleri duyunca heyecandan eli ayağı birbirine giriyor.
Son Sözler
Eğer iyi bir aksiyon-macera oyunu arıyorsanız, Call of Chtulhu ilaç gibi gelecektir. Oyundaki kaliteli atmosferi başka oyunlarda çok zor bulursunuz. Korkmak isteyenlere, gerilimi ve yalnızlığı tatmak isteyenlere birebir. Lovecraft’ın eseri bilgisayarımızın ekranında. Sakın kaçırmayın.