Uzun süreli bekleyiş sonunda bitti. Yaklaşık sekiz yıla yakın bir çalışma ile bir araya gelen bir grup amatör oyun severlerin profesyonel yapımlara taş çıkartabilecek yapımı “Broken Sword 2.5: The Return of The Templars” sevenleri ile buluştu. Peki, bu kadar uzun süreli bekleyişe değmiş mi? Yoksa elde yine hüzün mü var? Tüm bu soruların cevaplarını incelememizi okuyarak öğrenebilirsiniz.
Eski ile Yeninin Arasında 2.5
Broken Sword 2.5, adından da anlaşılacağı gibi ikinci ile üçüncü oyunun, yani eski müthiş grafikleri, fare kontrolü ile tamamı 3D olan, bolca kutu itilen ve üstelik klavye ile oynanan hayal kırıklığı üçüncü oyun arasında yer alıyor. Senaryoya göre ilk oyunla bu oyun arasında yedi yıl geçmiştir. George’un büyükbabası tümör nedeni ile hayatını kaybetmiştir ve George apar topar Amerika’ya dönmüştür. İş güç derken George bir seneyi aşkın Paris’e geri dönememiş ve Nico’yu görememiştir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi göndereni belli olmayan birinden George bir posta alır ve mektupta Nicolle’un öldüğü yazmaktadır. Neye uğradığını anlayamayan George, şok içinde ilk uçakla Paris’e gider ve Nico’nun evinin yolunu tutar. Apartmana girdiğinde ise George gözlerine inanamaz çünkü Nico sapasağlam karşısında duruyor ama garip davranıyordur ve sanki böyle bir mektup yokmuş gibi Nico, George’nun gitmesini istemektedir. Eğer George’u benim kadar iyi tanıyorsanız bu işin burada bitmeyeceğini de anlamışsınızdır. George Nico’nun arkasından olan biteni araştırmaya başlar ve çok geçmeden korkunç gerçeği öğrenir. İlk oyunda alt ettiğimiz Templar’lar geri dönmüşlerdir ve üstelik Nico da onlardan biri olarak belediye başkanına suikast girişiminde bulunmak ile suçlanmaktadır. Tüm bu olan biteni çözmek ve karanlıkta kalmış gerçekleri gün yüzüne çıkarmak ise doğal olarak George’un en yakın arkadaşına, yani farenin ucundaki bizlere düşer.
Oyunun senaryosuna bir “fan” macera oyunu olmasına rağmen çok emek verildiği apaçık ortada, hatta yapımın resmi bir yapım olmadığını bilmesek oyunun gerçekten bir ara oyun olduğunu (aslında gerçekten bir ara oyun ama demek istediğimi anlamışsınızdır:) sanırsınız. Nitekim senaryo bir macera oyununda olması gibi sağlam, ortada herhangi saçma veya abuk sabuk bir durum yok. Senaryodaki tek sorun oyunu resmi oyunlardaki senaryoyla bağlamaya çalışırken ortaya çıkmış diyebilirim. Yani demek istediğim sonuçta 2.5 bir devam oyunu olduğundan ikinci oyundan sonra bir şeyler birleştirilmeye çalışılmış ve iyi olmuşta ama doğal olarak bazı zayıflıklar göze çarpıyor. Misal bu oyunda ilk oyunda öldü sandığımız Khan geri dönüyor. Hatırlarsanız ilk oyunda Khan, Templar’ları durdurmaya çalışan doğulu bir katildi. Trende vurulmuş ve Templar’ları durdurma görevini George ile Nico’ya bırakarak hayatını kaybetmişti. Burada is Khan hayatta ve dediğine göre içinde çelik yelek varmış. Buraya kadar güzel de e adam, madem yaşıyordun ve tek profesyonel tetikçi sendin, ne diye bir avukatı ve gazeteciyi eli kanlı bir tarikatın üzerine saldın. George’de aynen böyle diyor ve aldığı cevap “başarmışsınız ya” doğrultusunda:) Bir de Khan’a bir senaryo uydurulmuş ki hiç beğenmedim. Bundan ziyade gangsterler Flap ve Gildo karşımıza çıkıyor ve George patlamadan nasıl kurtuldunuz sorusuna sana ne niteliğinde tatmin olmayan cevaplar veriyorlar. Kısaca demek istediğim ilk iki oyunla fan yapımı birbirlerine bağlanmaya çalışırken bazı senaryo eksileri olmuş ama artı yönleri de elbette var. Misal çiçekçi kadın ile yapılan sohbetler ve kadının “ben sana gene görüşeceğiz demiştim” gibi laflar edişi, Pearl ve Duanne Andersson ile yeniden karşılaşmak olağanüstü başarılı bir şekilde yansıtılmış oyuna. Yine doludizgin ilerleyen senaryo sonlara doğru yavaşlayabiliyor ve performans kaybedebiliyor. Ama genel olarak baktığımızda senaryo benden geçer not aldı diyebilirim.
Atmosfer Bildiğimiz Atmosfer
Oyunu ilk kurarken aslında bazı şüphelerim ve ön yargılarım vardı içimde. Bir fan oyunu sonuçta orijinalini nasıl yansıtabilir ki diye düşünmeden edememiştim. Ama oyuna girdikten sonra “İşte karşımda duruyor! İkiden sonrasını yok saydığımız, sevdiğimiz oyun karşımda” dedim. İlk ve ikinci oyunu başarılı ve sevilen yapan tüm unsurlar fan yapımında da aynen, hatta geliştirilerek karşımdaydı. Diyaloglar beklenmedik kadar profesyonelce, senaryo saat gibi işliyor ve ilk iki oyunu hatırlatacak öyle çok şey var ki; hatta klavyeli oynanan üçüncü oyuna bile üstü kapalı göndermeler yapılmış. Bunlara örnek verecek olursak; Portekiz’de bulacağımız bir nesnede “Il akel kalb” yazıyor. İlk oyunu oynadıysanız hemen aklınıza Kebapçı gelecektir. Veya Montfauçon’a ilk girdiğinizde ekranın siyah beyaz olarak burada yaşanan eski maceraları göstermesi sımsıcak ve duygulu bir atmosfer yaşatıyor insana diyebilirim. Ayrıca eğer etrafta bulunan bir kutuya tıklarsanız George “kutulardan nefret ederim” diyerek üçüncü oyuna çok güzel göndermeler yapıyor. Ayrıca az önce saydığım Khan, Duane, Pearl gibi karakterlerin yanında Andre başta olmak üzere birçok tanıdık ve yeni yüz görüyoruz. Uzun lafın kısası, emin olun ilk iki oyunda hissettiğiniz duyguları burada da hissediyorsunuz.
Bulmacalar
Broken Sword 2.5’in bulmacaları oldukça kolay bir seviyede tutulmuş. Bulmacaların neredeyse hepsi mantık çerçevesinde kolayca çözülecek cinsten ve ilk iki oyuna bolca göndermeler yapıldığından (Nico’nun çantasından ikinci oyundaki gibi gene kadın külotu çıkması gibi:) oldukça eğlenceliler. Ekranın altında bulunan envanter hiç dolmuyor ve bir arada görebileceğiniz maksimum eşya sayısı yediyi bile geçmiyor. Macera oyunlarına alışık olan oyuncular için oyun çok kolay gelebilir ama yeni başlayanlar için oyun ideal seviyede. Oyunda çoğunlukla kombinasyon bulmacaları ile uğraşıyoruz. Bunlara ek olarak ucunda George’un hayatı bulunan diyalog bulmacaları da mevcut. Bu yüzden sıkça kayıt edin ki George öldüğünde ekrana boş boş bakmayın. Birde oyuna “hotspot” özelliği eklenmiş ki boşluk tuşuna basarak inceleye altına alabileceğiniz her yeri görebiliyorsunuz. Ayrıca bir yerde de Nico’yu kontrol ediyoruz tek bir bulmaca çözmekten başka bir şey maalesef yapamıyoruz. Yani 2.5’in yüzde 95’inde George ile beraberiz. Kısaca kontrollere de değinecek olursak; oyun klasik ve fare ile oynanıyor ve imleç şekilleri olarak ilk iki oyunun aynısı kullanılmış. Yani bir yeri inceleyebiliyorsak büyüteç, kullanabiliyorsak çark, alabiliyor veya bir yere gidebiliyorsak ele dönüşüyor. Bunlara artı olarak kontroller biraz daha geliştirilmiş. Misal bir ekrandan ayrılmak istiyorsak artık eskisi gibi George’un pencere kenarına kadar yürümesine beklememiz gerekmiyor. İki hızlı tık ile hemencecik diğer ekrana geçebiliyoruz ki ufakta olsa bu çok güzel bir ayrıntı olmuş.
Grafikler ve Sesler
Grafikler bakımından fan grubumuz mindFactory çok iyi bir iş çıkarmış. Broken Sword yapımcısı Charles Cecil’den izin alınarak alınan grafik motoru geliştirilerek ilk iki oyundan çok daha iyi olarak karşımıza çıkıyor. Yani grafikler hem eski tarz hem de yepisyeniler. Tanıdık – yeni tüm mekânlarda detaylara ve çevre tasarımlarına dikkat edilmiş. Tüm karakterler tıpkı ilk iki oyundaki tarzdalar. Efektlere ve çevre etkileşimleri de unutulmamış. Rue Jarry’deyken arkadan geçen arabalar, rüzgâr yüzünden uçuşan yapraklar, neredeyse hepsi düşünülmüş. Animasyonlar ise ne yazık ki grafikler kadar iyi değiller. Hatta bazı yerler sırf yazı ile geçiştirilmiş. Misal George önemli bir aksiyon yaptığında ekran anlığına kararıyor veya araya mutlaka bir animasyon girmesi gerekirken ekran kararıp altında neler olduğuna dair geçmiş zamanda belirtilerek hemen geçiliyor. Ayrıca olan birkaç animasyonda 3D olarak geliştirilmiş. Nitekim bu ayrıntıların üzerine fazla durmamak lazım sonuçta ortada hiçbir kar amacı güdülmeden hayranlar tarafından hayranlar için geliştirilmiş bir yapım var ve elbette oyun bazı kusurlar içerecek. Bunları fazla dikkate almadan, olan güzelliğin tadını çıkarmamız lazım. Seslendirmeler ve müziklere gelecek olursak; öncelikle seslendirmelere değinmek istiyorum, tek kelime ile mükemmeller. Bilmeyenler için ufak bir ayrıntı vereyim, Broken Sword 2.5’in yapımına ilk başlandığında oyunda ses düşünülmüyordu, olsa da belki animasyonlarda olacaktı. Allah’tan mindFactory bu hatayı yapmamış ve oyunu seslendirmeli yapmak yönünde parlak bir adım atmış. Oyundaki seslendirmelerin arkasında bizler tanımasak da Almanya’nın ünlü isimleri bulunuyor. (İngilizce versiyonu 2010 yılında çıkı) Örneğin Almanya’da kuzuların sessizliği filmindeki Hannibal Lecter’i seslendiren Joachim Kerzel, yine tıpkı Hannibal’a benzeyen bir karakteri seslendirmiş durumda ve benzerlik öyle mükemmel, uyum öyle güze ki görmeniz lazım. Yeni seslendirmelerin yanında eski seslendirmeciler de kadroda yok değil. Misal orijinal seride Almanca olarak George’u seslendiren Alexander Schottky yine George’a sesini vermiş durumda. Kuşların ötüşü, araba sesleri gibi ayrıntılar da es geçilmemiş. Son olarak oyunda fazla bulunmasa da birkaç parça var ve onlarda zaten yeterliler.
Sonuç
Broken Sword 2.5’e önyargılı olarak başladım, büyük bir haz ile devam ettim ve mutlu bir şekilde bitirdim. Yapım süresinin bu kadar uzun olması değmiş mi diye sorarsanız hem değmiş hem değmemiş derim. Değmiş çünkü oyun bir Broken Sword yapımı olarak oldukça tatmin edici. Değmemiş derim çünkü maalesef çok kısa ve kolay olduğundan hevesiniz kursağınızda kalabiliyor. Sonuç olarak Broken Sword 2.5’i Broken Sword serilerini hayatında oynamamış olanların bile mutlaka oynamalarını tavsiye ederim. Oyunu resmi sitesinden rahatlıkla indirebilirsiniz. Kaçırırsanız siz üzülürsünüz. Ayrıca mindFactory’den başta Broken Sword 2.6, 2.8 gibi devam oyunlarının yanında yeni yapımlarda görmek isteriz:)