Paterson (2016) Film İncelemesi

Paterson, Amerikan bağımsız sinemasının en güzel örneğini şiirsel bir dille sunuyor seyirciye… Başrollerini Adam Driver ve Golshifteh Farahani’nin paylaştığı film, Paterson ile Laura’nın bir haftalık yaşam hikâyesini konu alıyor. Her şey sıradan görünse de şiirdeki mısralar gibi sıra sıra uzanan yedi günün sonunda gündelik yaşamın şiirsel anlarına şahit oluyoruz.
1 Modern bir ailenin içinden içimizi okşayan bir hikâye çıkıyor. Sıradan bir hayat ne kadar ilginç olabilir?
Film, Paterson ile Laura’nın birlikte güne başlamaları ile başlıyor. Laura, Paterson’a rüyasını anlatıyor…
“Güzel bir rüya gördüm. İki çocuğumuz vardı. İkizler…”
Rüyalar, hayatımızın parçası, sıradan yaşamımızın derinliklerindeki gizemli işaretler.
Paterson, New Jersey’de Paterson kasabasında otobüs şoförüdür. Ve her gün aynı vakitte, işine gider, her gün otobüs hangarında iş arkadaşı Donnely’e selam vererek güne başlar ve her gün evlerinin önündeki posta kutusunu düzeltir. Otobüs, şehrin yansıması gibi farklı hikâye ve karakterlerle doludur.

Paterson fazla konuşmaktan haz etmeyen hep yanında tuttuğu not defterine şiirler yazan bir şairdir. Şehir onun ilham kaynağıdır. Ve ilk gün işe giderken gökyüzüne bakar, binaların ve ağaçların yapraklarının arasında diline dökülen mısralar, işte o Paterson’un hikâyesi…
“Evimizde çok fazla kibrit var. Onları her zaman el altında tutarız. Şu an ki gözde markamız Ohio mavi uç. Bununla birlikte Diomand markasını kullanmayı tercih ederdik.”

2Paterson her akşama Marvin’i gezdirmek için bir süre yürür. Yürüyüş sonrası bara uğrar, bar, aşk acısı çeken, gülen, acı çeken, Paterson şehrine dair hikâyeler ve karakterlerle doludur.
Doktor, İkizler ve aşık Everett’e dair hikayeler…
Filmin yönetmeni, Jim Jarmusch, sahne açıları olarak çok iddialı hamleler yapmış olsa da filmde yakalanan şiirsellik bize hiç sıkılmadan bu hikâyenin içine girmemizi sağlıyor. Jarmusch, çifti her sabah aynı açıdan çekerek nasıl sıkıcı ve baskıcı bir anlamdan kurtarabiliyor, bunlar yönetmene dair gizem taşıyan hamleler. Filmde perspektiften uzak çekimler, zaman döngüsünün anlatılması da bir diğer gizemli nokta.

 

 

Düşen su

Bir gün iş çıkışı annesi ve kız kardeşini bekleyen bir çocukla karşılaşır Paterson.
Çocuk: “Şiirle ilgilenir misin?”
Paterson: “Aslında bir nevi ilgilenirim”
Çocuk: “Gerçekten mi?”
Paterson: “Evet”
Çocuk: “Şiir yazıyorum. Hepsini bu defterde saklıyorum. Gizli defterim”
Paterson: “Sen bir şairsin”
Çocuk: “Evet”
Paterson: “Bu harika”
Çocuk, Paterson’a şiir okur, kafiyesiz bir şiir…
“Düşen su”
Açık gökyüzünden su düşüyor… Genç bir kızın omuzlarından dökülen… Saçları gibi tıpkı… Su düşüyor… Asfaltta gölcükler oluşturuyor… Binaların girişindeki lekeli puslu free-vector-seal-of-love-vector_005717_love-rubber4aynalar misali… Evin çatısına düşüyor, annemin üzerine ve saçlarıma düşüyor. Çoğu insan ona yağmur diyor.
“Bu çok güzel bir şiir” der Paterson. Küçük çocuk ayrılmadan, gelen annesi ve kardeşini gösterir Paterson’a, “Bu benim kız kardeşim. Biz ikiziz. “
Çocuk, Paterson’a…  “Emily Dickinson’ı sever misin?” der.
“Evet. Severim. O benim favorilerimden biri” der Paterson.
Çocuk, “Harika. Emily Dickinson’dan hoşlanan bir otobüs şoförü…” der.
Emily Dickinson’ı alıntılayan küçük şair Paterson’a ilham kaynağı olur…

 hollow-earth-wikipedia-urlSadece bir otobüs şoförü…

Paterson ve Laura haftasonu için evden ayrılırlar. Köpekleri Marvin, evde yalnız kalır. Ve eve döndüklerinde, ev alt üst olmuş.. Paterson’un şiir defteri parçalanmıştır. Şiirler, dağılmış… Paterson, çok üzgündür… Eşi tüm samimiyetiyle onu teselli etmeye çalışır.
Pazar sabahı… Paterson, nefes almak için şelaleye gider. Banka oturarak sessizce suyun ve kuşların sesini dinler. Yanına bir yabancı gelir, oturur. Adam bir kitap çıkarır, kitabın ismi Paterson ’dur. Paterson dikkatlice kitaba bakar ve şiir kitabı olduğunu anlar.
Yabancı adam Patarson’a Paterson’lu William Carlos William’ı sorar… Paterson şiirlerini bildiğini söyler. Adam Paterson’a bir şair olup olmadığını sorar ve Paterson’da bir otobüs şoförü olduğunu söyler.
Sadece bir otobüs şoförü…
Çok şiirsel bir şey olduğunu söylese de Paterson, emin olmadığını söyler. Fransız sanatçı Jean Dubuffet’i sorar yabancı adam, 1922 yılında Eyfel kulesinde meterolog olduğunu ve bununda çok şiirsel olduğunu söyler.. Bunu sizin ilginç şairinizden öğrendim. New York’lu Frank O’hara… Paterson sevdiğini, New York ekolünden olduğunu anlatır…
Sanırım, şiiri gerçekten seviyorsun o zaman, der Paterson, Şiirle nefes alıyorum.
Yani şiir mi yazıyorsun?  Evet, defterime…
Şiirim sadece Japonca. Çeviri yok. Tercüme dilmiş şiir, yağmurlukla duş almaya benzer.
Evet, ne demek istediğini anlıyorum, der Paterson.
Yabancı adama Paterson’da ne yaptığını sorar, adam da, “İlginç şairiniz William Carlos William’ın şehrini görmeye geldim” der.
Aha…
Allen Ginsberg de burada büyüdü. O da Paterson, New Jersey’liydi. Evet, bu doğru.
Adam ayrılır.. ve bir hediye verir.
Bazen boş bir sayfa daha fazla imkan sağlar insana…
“Mısra”
Büyük babamın söylediği bir şarkı var, ve o şarkıda bir soru: Balık olmayı mı tercih ederdin? Yine aynı şarkı da, Aynı soru var. Bu sefer katır ve domuzla sorulmuş. Ama bazen benim kafamda duyduğum soru. Balıklı olanı… Sadece o tek mısra… Bir balık olmayı mı tercih ederdin? Sanki şarkının geri kalanı olmasa da olurmuş gibi…
Şiirsel bir filmi ne kadar anlatsanız da, kelimeler kifayetsiz kalacaktır. Geride kalan tek şey sizde kalanlar olacaktır…

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir