Medya İktidar İlişkisinde Propaganda ve Manipülasyon: Başkanın Adamları Filmi

Medya varoluş itibariyle kitleleri yönlendiren ve onlara şekil veren bir yapıya sahip. İlk olarak basılı yayın yoluyla daha sonra ise radyonun ve televizyonun keşfi ile bunu yapmıştır. En son olarak internetin evlerimize hatta ceplerimize kadar giren bir süreçte bunu izlemiştir. Medya her zaman bu süreç içerisinde iktidar  ile doğrudan bağlantılı olmuş ve bu bağlantısını sürekli kullanmıştır. Bunun ülkemizde de diğer ülkelerde de görüyoruz. Medya için; “Dördüncü güç (Yasama-Yürütme-Yargı’dan sonra) üçüncü gözdür” denir ve bunun hakkını da sonunda kadar verir. İşte bu bağlamda bakıldığında “Başkanın  Adamları” filmi bu ilişkiyi inceler ve irdeler.

wag the dog ile ilgili görsel sonucu

Konusu itibariyle Amerikan başkanının siyaset hayatını kurtarmaya, bunu da manipülasyon dediğimiz yöntemle yapıyor. Nedir Manipülasyon? Adını sıkça duyduğumuz bir terimdir aslında ama ne yazık ki tam olarak ne işe yaradığı halk tarafından bilinmez. Manipülasyon, 1. Yönlendirme. 2. Seçme, ekleme ve çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme. 3. ekon. Varlıkları yapıcı, açıklayıcı ve yararlı bir biçimde kullanma işi.[1] Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde bu şekilde geçiyor. Medya kitle iletişim araçlarını kullanarak bu araçların başındaki kişiler tarafından kitleleri yönlendirir ya da ne düşünmesi gerektiğini aşılar. Bu kişilere de “Eşik Bekçileri” (Gatekeeper) denir. Eşik bekçileri bölüm şefleri, haber müdürleri ya da genel yayın yönetmenleri olabilir. Hangi haberin hangi sayfada nerede ne kadar önemle kullanılacağını bu yöneticiler belirler. Gerekli görürlerse haberi istedikleri biçime getirip, kesip biçebilirler.

Medyanın manipülasyon gücüne örnek vermek gerekirse, CNN’in 1989 yılında Romanya’da yaptığı haberin bir ülkenin karışmasına ve iktidarın koltuğunu kaybetmesine neden oldu. Nurdoğan Rigel bu olayı şöyle aktarıyor; “Romanya’da Aralık ayında yaşanan Temeşvar olayları CNN’in habercilikte objektifliğini dünya kamuoyunda tartışmalı hale getirdi. Ancak CNN’in etkinliğini tartışmasız ortaya koydu. Romanya Devlet Başkanı Nikolai Çavuşesku’nun özel ordusunun bazı birlikleriyle, Temeşvar’da rejim karşıtı gösterilerde 20 bin kişiyi katlettiği haberinin CNN’e çıkması, Çavuşesku’ya hem koltuğunu hem de hayatını kaybettirdi.”[2]

Bu bağlamda bakıldığında Başkanın Adamları filmi konusu itibariyle kitle iletişiminin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bir filmdir. Bunu yaparken politik çıkarları kesinlikle göz önünde bulundurur ve kime hizmet edeceğini yani efendisinin kim olduğunu bilir ve ona göre hareket eder.   Filmin konusuna gelecek olursak, Amerika’da başkanlık seçimlerine çok az kalmıştır. Bir skandal ortalığı karıştırır ve Başkan bu işi deneyimli adamı olan Conrad Brean (Robert De Niro)’e bırakır. İnsanların düşüncelerini farklı bir yöne çekmek isteyen Conrad’ın aklına sıra dışı bir yöntem gelir; Savaş.

Savaş ama suni bir savaş olacak bu. Planını uygulamak için hemen Hollywood’daki arkadaşı olan Stanley Motss (Dustin Hoffman) ‘a ulaşır. Stanley olayı ilk duyduğunda garip gelse de, yine de kabul eder. İlk olarak filmde oynaması için bir manken alacaklardır (Kirsten Dunst), manken habersiz bir şekilde normal filmde oynuyormuş gibi oynar ve daha sonra bu ham görüntüleri montajla savaşta kedisiyle kaçan kadın süsü vereceklerdir.

Ancak sorun hangi ülkeyle savaşa girilecek? Akıllara hemen A.B.D ile alakası olmayan Arnavutluk gelir (Filmin çekildiği yıllarda sıcak bölgede bulunan Arnavutluk tesadüf bir seçim mi acaba?). Hikayeye göre Arnavutluk Amerika’ya saldıracak ve başkan kahraman olacak (Algı yönetimi dediğimiz olgu böyle bir şey). Bir süre sonra Amerikan halkı bu habere inanır fakat bu durumu CIA fark eder, bu seferde ikilinin asistanı yeni bir fikir ortaya atar. Şimdi yeni hikâyeye göre bir çavuş olan William Schumann Arnavutlar tarafından esir alınmıştır, yayınlatılan bir resimdeyse Schumann’ın gömleğinde Arnavutça “Dayan, Anne!” yazmaktadır. Yine skandal unutulur ve herkes Dayan, anne sözünü ezberler. Ve bir dayanışma söz konusu olur.

wag the dog ile ilgili görsel sonucu

Üçlü, William’ı beklerken yeni bir gelişme olur; Schumann’ın  bir rahibeye tecavüz ettiğini ve bu suçtan tutuklandığı ayrıca tam bir alkolik olduğunu öğrenirler. Sonunda kasabaya indiklerinde Schumann yine bir tecavüz vakasına karışırken öldürülür. Bu seferde William’ın onurlu bir şekilde öldüğünü söylerler ve cenaze töreni düzenlerler. Bütün bu olayların sonunda Başkan seçimi tekrar kazanır. Fakat ortada bir sorun vardır; Stanley Motss bu olayda çok geri planda kaldığını düşündüğü için her şeyi açıklama tehdidinde bulunur. Bunun üzerine Motss’un işini bitirirler ve havuz başında güneşlenirken öldüğü açıklanır.

Manipülasyonun icrasını anlatan Başkanın Adamları filmi kamuoyunu istek doğrultusunda hareket ettirmenin en büyük örneğidir. Aslında hiç olmayan fakat topluma olmuş gibi gösterilen bir savaş. Arnavutluğun ABD’ye saldırmasının söz konusu olduğunu, kamuoyunun en çok dayandığı ve inanmakta güçlük çekmediği kitle iletişim araçları yani medya ile inandırılmaya çalışıyor. Kamuoyu manipüle ediliyor. Schiller’e göre ikna yöntemi olarak manipülasyonun en canlı örneği 1945 yılında yaşanmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan çok ciddi kayıplarla çıkan Sovyetler Birliği’nin Amerika’nın varlığını tehdit ettiği Amerikan toplumuna inandırılmıştır.[3]

wag the dog ile ilgili görsel sonucu

Burada propaganda mevzusuna değinmeden geçmek konuyu eksik bırakır. Propaganda kitle iletişim aracılığı ya da farklı mecralarda insanları hissettirmeden güdülemek, yönlendirmek demektir. Propaganda kavramını kullanınca da akla ilk gelen Dr. Joseph Goebbels’dir. Goebbels, Nazi Almanya’sında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı olarak görev yapıyordu. Bu konuda oldukça başarılı olan Goebbels propaganda amaçlı filmler yaptırmış ve büyük bir başarı yakalamıştır.  İradenin Zaferi ve Sonsuz Yahudi filmleri bunlara en iyi örneklerdendir. Hala daha bazı üniversitelerin iletişim fakültelerinde Goebbels’in propagandası üzerinde durulup o zamanki kasetleri derslerde işleniyor. Başkanın Adamları filminde de zaten bu konu üzerinde yoğunlaşılıyor ve halkın üzerinde manipülatif bir etki yaratacak film yapıp bunu gerçekmiş gibi kitle iletişim araçlarına servis ediyorlar. Bunu yaparken önce acıma duygusu (Kedisi ile kaçan kadın), daha sonra ise bitirici vuruş olan milliyetçi duygular (Schumann’ın kurtarılması ya da şeferli şekilde ölmesi) kullanılıyor.

Kitle iletişim araçlarının teknikleri değiştikçe propaganda her alanda etkin konuma gelmiştir. Buna neden olarak kitle iletişim araçlarının insanları eğlendirme ve bilgilendirme yaparken yanına bir işlev daha eklemiştir; o da halka kendi kültürü doğrultusunda yeni biçimsel özellikleri empoze etmek.

Bunların yanında gündem kurma ile insanların ne konularda konuşacaklarını ve ülkenin gündemini belirlemede etkili olan bu araçlar günümüz dünyası için zaman zaman tehlikeli konuma gelmektedirler. Artık sınırlı enformasyon akışının internetin getirdikleriyle birlikte sınırsız bir akışa dönüştüğü günümüzde, Çavuşesku örneğindeki gibi dezenformasyona maruz bırakılma ihtimalimiz daha da artmış bulunuyor.

Kaynak

[1] http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_yanlis&view=yanlis&kelimez=275

[2] Rigel, Nurdoğan (2000), “İleti Tasarımında Haber”, İstanbul: Der Yayınları

[3] Schiller, H. (1993), “Zihin Yönlendirenler”, Çev. Cerit, C, İstanbul: Pınar Yayınları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir