Anacapri – The Dream adlı oyun bizleri fırça darbeleri ile çizilmiş Capri adasına götürüyor. Capri adasını bir önceki oyun olan A Quiet Weekend’i oynayanlar bilirler. Anacapri’de atmosfere genelde masalsı bir hava hakim. Oyunda gerçek hayattan rüyalara, gelecekten geçmişe kadar birçok olaya tanık oluyoruz.
Kısaca Anacapri
Anacapri – The Dream’de Doktor Nico’yu kontrol etme şansı buluyoruz. Dr. Nico, Capri adasına uzmanlığından dolayı yine bir doktor olan Dr. Orlandi tarafından davet ediliyor. Dr. Nico’yu adaya çağrış sebebi adada bulunan efsanevi bir “artefact”ı bulmak için ona yardım etmesi yönünde. Dr. Nico da bu daveti kırmaz ve adaya giden ilk uçağa atlar. Dr. Orlandi ile buluşmasına biraz vakti olduğu için küçük bir keşif turuna çıkmaya karar verir. Bu kısa keşif turunda doktorun bir şey dikkatini çeker. Ada sakinlerinin tümü onu tanımaktadır ve neden adada oluğunu bilmektedir. Yerli halkın dediğine göre o artefact’ın peşine düşen hereks kaybolmuştur ve bu yüzden lanetlidr. Bunun içinde halk eğer Dr. Nico, o artefact’tı bulacak olursa onu yok etmesini ister. Bu arada, Dr. Nico bu küçük macerasında yalnız değildir. Yerli halktan olmayan kişilerde bu gizemli gücün peşine düşmüştür. Tam tüm gariplikler bu kadar derken işin içine birde devasa boyuttaki ve konuşan bir kaplumbağa girer. Dr. Nico’dan sürekli çanı çalmasını ister. İlk olarak neler olduğunu anlayamayan Nico çanı çaldığında ise kendini aniden tertemiz küçük bir odanın içerisinde bulur. Üstelik oda kilitlidir. Bu oda gerçek mi? Yoksa sadece rüya mı? Neden kilitli? Dışarıda ne var? Ada ile bu oda arasındaki bağ ne? Konuşan kaplumbağa gerçek miydi? Neden herkes o gizemli artefactın peşinde? İşte bu soruların cevabının hepsini çözmek oyuncuya düşüyor.
Resimler, Resimler, Her Yerde Resimler
Anacapri, görüntü olarak bir nevi slâyt şeklinde ilerliyor. Yani olayları Dr. Nico’nun gözünden seyrediyoruz ve onu hiç görmüyoruz. Görüntülerin her bir karesi öncelikle el ile özenle çizilmiş ve daha sonra bilgisayar ortamına geçirilmiş. Bu uygulama için yaklaşık 30.000 civarında resim kullanılmış. Çizilen resimler güzel olmasına güzel ama bazı yerler çok abartılmış. Özellikle eşyaların resim içerisinde çizilmemesi ve sonradan üzerine konulması hiç iyi olmamış. Çünkü çok fazla sırıtıyorlar ve resimlerin güzelliklerini bir çırpıda yok edebiliyorlar. Karşımıza çıkan karakterlerde de fazla ahım şahım özellik yok. Sadece birkaç mimik eklenmiş o kadar. Animasyon olarak da etrafınıza fazla bakınmayın. En fazla iki, bilemedin üç tane var. Resimlerde ilerlerken oyuncu etrafına iyice bakınabilsin diye “panorama” fonksiyonu kullanılmış. Yani ekranda imlecinizi sağ veya sola doğru götürürseniz ekran o yöne doğru hafif kayıyor. Bu sistemle birçok yol ve bulmaca gizlenmiş durumda. Mekân tasarımları dediğim gibi oldukça hoşlar ama oyun içerisinde epey soğuk duruyorlar. Sokaklarda ne bir insan, hayvan veya gökte ne bir kuş var. Sanki koca adada yalnızmışsınız gibi hissediyorsunuz kendinizi. Kısacası grafikler sadece resim olarak baktığımızda iyi ama oyun içerisinde üzerine hiçbir şey konulmamış daha doğrusu aşağıya çekilmiş.
İpucu Acaba Nerede?
Oyundaki kontroller oldukça basit. İmleç size elinden geldiğince yardım ediyor. Mesela ekranda bir çıkış varsa hemen ok şeklini alıyor ve çıkış olan yönü gösteriyor. Toplayabileceğiniz eşyalar üzerinde ise imleç ele veya göze dönüşerek o an neler yapabileceğinizi gözler önüne seriyor. Toplayabileceğiniz bu nesneler ise doğrudan envanterinize gidiyor. Envanterinize ise farenizin sağ tuşuna basarak görebilirsiniz. Bu arada, topladığınız bazı eşyaları envanterinizde sonradan incelemeyi de utmayın. Kim bilir ne sırlar saklıyorlardır. Oyun esnasında ipuçları kendilerini fazlasıyla belli etse de oyuna birde “hotspot” sistemi eklenmiş. Açılıp kapatılabilen bu sistemle eşyaların yerini rahatlıkla bulabilirsiniz.
Müzikler ve Sesler
Anacapri’de müzikler ve sesler için tek bir şey söyleyebilirim: Hiçbir şey. Oyunda müziklerden ve ses efektlerinden mümkün olduğunda kısılmaya çalışılmış. Diyaloglar ve birkaç sahne dışında konuşma sesi duymak neredeyse imkânsız. Müzikler ise tek tükler ve oyun esnasında yavan kalıyorlar. Kısacası grafiklerde çuvalladığı gibi müziklerde de oyun müziklerde de oyuna pek bir şey katmıyor.
Tüm Yük Atmosferde
Teknik olarak zayıf olan oyunun tüm yükünü başlıkta da dediğim gibi atmosfer çekiyor. Anacapri adasının atmosferi oldukça iyi yansıtılmış. Düzinelerce ara yollar, deniz manzaraları derken kendinizi manzara izlerken bulabiliyorsunuz. Her ne kadar etraf ıssız ve bazen hayalet şehir noktasına varsa da bu sessizlik bazen insana huzur verebiliyor. Oyundaki bulmacalar ise oldukça deneyim istiyorlar. Gayet dişli bulmacalar kullanılmış. Özellikle kullanılan mekân bolluğu da işin içine girince bulmacaları çözmek bir hayli zorlaşabiliyor. Bulmacaların arasında anahtar bulma gibi sade ama zorların yanında mantık bulmacaları da fazlasıyla mevcut.
Sonuç
Teknik olarak pek bir şey vaat edemeyen Anacapri – The Dream sadece manzaralara bakmak dışında pek bir yenilik ve güzellik içermiyor. Grafik sistemindeki ciddi hatalar, müzik namına pek bir şeyin olmaması, zor bulmacalar derken insan oyundan bıkıp soğuyabiliyor. Kısacası macera oyunları dünyasında deneyimli iseniz bu oyunu belki deneyebilirsiniz. Ama baştan söylemekte fayda var. Oyun maalesef sizleri tatmin edemeyebilir.