Nedir bu Mona’nın Başına Gelenler? : A Vampyre Story

A Vampyre Story çıkana kadar diğer oyunlara nazaran yapım aşaması boyunca oldukça sancılı dönemler yaşadı. İlk önce yapımcı Autumn Moon Entertainment ilk anlaştığı yayıncı ile sorunlar yaşadı ve oyunun yapımı durduruldu. Nitekim yayıncı ile olan anlaşma feshedildi ve yeni yayıncı arayışları başladı. Crimson Cow ile anlaşılınca oyunun yapımına devam edildi ve bu seferde sürekli ertelenmeler yaşandı. Ama sonunda tünelin ucundaki ışık görüldü ve A Vampyre Story’in yapımının tamamlandığı açıklanarak oyun piyasaya sürüldü. Eski LucasArts çalışanları tarafından geliştirilen oyunun bu kadar beklemeye değip değmediğini incelememizi okuyarak öğrenebilirsiniz.

Dracula değil Shrowdy

Yıl 1895, Transylvania değil Draxsylvania’dayız. Etrafı denizlerle kaplı Warg kalesinin karanlık prensi Shrowdy, Paris operasının yükselen yıldızı Mona de Laffite’ye âşık olur ve kızı vampire çevirerek kalesine götürür. Mona artık kalede yaşamaya mahkûmdur çünkü üzerinde bir lanet vardır ve bu lanet kaleyi yarasa şeklinde terk etmesini önlemektedir. Ayrıca kendisi vampir olmaktan pek haz etmez ve kurban bularak kan içmeye karşıdır. Bu yüzden Mona’yı Shrowdy getirdiği kanlarla beslemektedir. Kısacası Mona’nın Warg kalesinde yaşamaktan başka seçeneği yoktur. Günün birinde Shrowdy Mona’nın deyimi ile kırmızı şarap almaya gittiğinde vampir avcılarının saldırısına uğrar. Bunu fırsat bilen Mona kaleden kaçmak için plan yapmaya başlar. Öncelikle yarasa arkadaşı Froderic ile kalenin diğer tarafına geçmeyi başarmalı ve Warg denizi canavarı Inky’yi alt ederek şehre ulaşmalıdır.

avs01

Bir Yerlerden Tanıdık Gibi?

Mona ve Froderic Shrowdy engelinden kurtulduktan sonra ve kontroller bize geçtikten sonra Warg kalesini tepeden tırnağa inceleyebiliyoruz. Ve kaleyi gezdikçe aslında insanın hiç ayrılası gelmiyor. Normalde kalenin bir vampir şatosu olduğunu düşünürsek soğuk odalar, ürkütücü heykeller veya tablolar, örümcek ağları falan hayal etmemiz lazım. Gerçi Vampyre Story’de bunlar elbette var ama yapımcının bizlere kaleyi çizgi roman tarzında sunuşu sımsıcak bir atmosfer uyandırmış. Mükemmel derecedeki arka planlar, eğri büğrü karakterler olsun oyun size başta The Curse of Monkey Island olmak üzere o eski LucasArts oyunlarını sizlere yaşatmayı başarıyor. Zaten Autumn Moon’un patronu Bill Tiler The Curse of Monkey Island’ın yapımında yer almış bir isim dersem başka bir şey söylemeye herhalde gerek kalmaz.

Draxsylvania Geceleri Bir Başka Olur

A Vampyre Story oyununa gece başlıyoruz ve gökyüzünde kocaman bir ay var. Ayı izlemek elbette güzel bir manzara ama bu ayın başka bir özelliği de var. Konuyu ışıklandırmaya getirmek istiyorum ve diyebilirim ki yapımcı her detaya dikkat etmiş. Gerek ay ışığı olsun gerekse şöminede yanan ateş, ışıklandırmalara öyle çok dikkat edilmiş ki yapımcıların en ufak bir ayrıntıyı bile gözden kaçırmak istemeyişi çok belli. Rengârenk çizimler, ışık oyunları, sizlere o çizgi roman havasını yaşatan atmosfer harika. Özellikle ara videoları izlerken çizgi roman üzerine oturtulmuş 3D karakterler bir harika gözüküyor. Karakterler hakkındaki tek şikâyetim gereğinden çok fazla kenarlı olmuşlar. Tamam, mizah kokan şirin bir hava yaratılmak istenmiş ama bu yumuşak hatlar kullanılarak da bence geliştirilebilirdi. Bu durum özellikle ara videolarda çözünürlük ve kontrast arttığından daha çok belli ediyor ve dikkatlice bakarsanız aslında hoş gözükmüyor. Neyse ki grafiklerdeki diğer saydığım büyük artılar bu durumu örtmeyi başarıyor ve fazla dikkate almıyorsunuz. Animasyonlardan da kısaca bahsedecek olursak; bulutların göklerde usulca süzülmesinden kar tanelerinin yere düşmesine veya şatodaki aya postunun gözlerinin sizi takip etmesi ve Mona’nın bunu yorumlamasına kadar her şeye titizlikle özen gösterilmiş. Özetle A Vampyre Story’nin grafikleri tarzına göre bir hayli başarılı.

25

“Espritüel” Vampirler Korunmalı

A Vampyre Story grafiklerde olduğu gibi ses alanında da başarılı. Ben oyunun almanca versiyonunu oynadığım için İngilizce seslendirmeler hakkında maalesef yorum yapamayacağım ama almanca seslendirmeler nasıl diye sorarsanız cuk oturmuş diyebilirim. Operacılara yakışan tiz ama gür sesi ile Mona ve her şeye yorum getiren, her halta maydanoz olan komik Froderick’in seslendirmeleri harika. Özellikle Froderick benim çok hoşuma gitti. Adam (yani yarasa) tıkladığınız, incelediğiniz her şeye bir yorum, bir espri patlatıyor ve konuyu nereden nereye bağlıyor şaşıyorsunuz. Diyaloglar çok eğlenceli ve insanı asla sıkmıyor. Hatta en gerilimli yerde bile Froderick söylediği bir kelime ile sizleri güldürebiliyor. Zaten A Vampyre Story adından anlaşılacağı üzere vampirli bir oyun ama olaylara mizahi şekilde yaklaşılıyor. Yani korkak gibi bir durum yok. Korkak isteyen oyun sevenler için zaten vampir temalı korku oyunları saymakla bitmez. Bu yüzden A Vampyre Story için türünün en iyisi bile diyebiliriz. Neyse konumuza dönecek olursak, seslendirmelerdeki tek ufak kusur bazen alt yazı ile söylenenlerin tutmaması, o da kelime farkı ile diyebiliriz o kadar. Müziklerde bir o kadar başarılılar. Portekizli bestekâr Macedo Camacho eski tarz oyunlardaki müzikler ile yeni tarz gerilim müziklerini harmanlayarak çok güzel besteler ortaya çıkarmış ve atmosferi gayet güzel tamamlamayı bilmiş.

20090215201117

Bir Vampiri Yönetmek

A Vampyre Story’nin kontrolleri The Curse of Monkey Island ile büyük benzerlikler gösteriyor ve neredeyse aynı bile diyebiliriz. Oyun klasik üçüncü şahıs açısından fare ile oynanıyor ve Mona’yı imleç sayesinde istediğiniz yere götürebiliyorsunuz. Herhangi bir aksiyon gerçekleştirmek istediğiniz bir nesneye sağ tuş ile tıkladığınızda madalyon benzeri bir şey çıkıyor ve incelemek, kullanmak, konuşmak veya almak gibi seçeneklerden birini seçebiliyorsunuz. Durum böyle olunca bir nesne üzerinde dört seçenek kullanabildiğinizden Mona ve Froderick’in o nesne hakkında yorumları doğal olarak dörde çıkıyor. Birde oyunda çok fazla inceleyebileceğiniz yer olduğunu düşündüğünüzde buyurun curcunaya. Aslında bu diyalog okumayı sevenler için bir hazine olabilir ama benim gibi bazıları içinse çok dertli bir durum. Bana göre bir nesneye dört aksiyon gerçekleştirebiliyorsan etrafta incelenebilecek şeyler az olmalı. Yoksa her odada etrafı inceleyip bitirene kadar neredeyse bir saat geçer. Demek istediğim durum pixel avcılığına kaçıyor ve bu benim hiç sevmediğim bir şey. Veya bir alternatif olarak da dörtlü aksiyon sistemi hiç kullanılmayı bol nesne olabilirdi de. Sonuç olarak bu sistemin seveni de vardır sevmeyeni de ama benim görüşüm oyunu bir hayli ağırlaştırması ve yavaş ilerletmesi yönünde. Son olarak envanter sisteminden de bahsedelim. Envanter sistemi oldukça basit, farenizin sağ tuşuna bastığınızda tabut açılıyor ve içinde ne varsa kullanabiliyorsunuz.

Sonuç

A Vampyre Story sonuç olarak oldukça basit bir yapım ama yinede bir Monkey Island değil. Genel olarak başarılı olsa da ufak aksaklıklar göze çarpmıyor değil ama bunlara da olur artık o kadar diyelim ve üzerinde fazla durmayalım. Özetle, eğer çizgi roman tarzında oyunları seviyorsanız ve eğlenerek vakit geçirmek istiyorsanız A Vampyre Story’i sizlere önerebilirim. Aslında macera oyunu seven herkesin A Vampyre Story’ye bir göz atması lazım. Herkese iyi oyunlar dilerim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir