İlk olarak 1995 yılında çıkan anime filmi ile tanıdığımız Ghost in the Shell, şu sıralar Scarlett Johansson’un başrolünü üstlendiği live-action filmi ile gündemde. Birçok anime filmi, serisi ve oyunu derken günün birinde filminin de gelmesi elbette bekleniyordu. Lakin kadro seçimi duyurulduğunda gelecek olan film daha şimdiden şimşekleri üzerine toplamayı başardı. Çünkü içeriği az çok değişse de, Japonya’da geçen ve Japon karakterlere sahip anime için Amerikan aktörler uygun görüldü. Yani Kusanagi Motoko’ya Amerikalı Johansson’un canlandıracak olması “acaba yeni bir Dragonball faciası mı gelecek?” yorumlarına bile sebep oldu. Elbette henüz net yorumlar yapmak imkansız. Sonuçta live-action film beklenmedik bir başarı da elde edebilir, yerin dibine de sokulabilir.
Marvel evreninde gönüllere Black Widow olarak taht kuran Sayın Johansson, süper kahramanlık işini çok sevmiş olacak ki anime dünyasının en popüler kahramanlarından birisi olan Binbaşı Kusanagi Motoko’yu da hayat vermeye cesaret edebilmiş. Kızıl afet ajandan siyah saçlı afet cyborg olarak yayınlanan resimlerden ve teaserlardan Scarlett’in işini oldukça ciddiye aldığı aşikar.
Ghost in the Shell’in önemli karakterlerinin filmde yer alacağı zaten biliniyor. Teaserlardan da göreceğimiz üzere animesinde olduğu gibi aksiyondan ziyade psikolojik etmenlerin ön planda olacağı görülüyor. Geyşa bir kadın, “sen nesin” diye sorulan sorulardan filmin felsefi içeriğinin de geniş olacağı tahminini yürütebiliriz. Sonuçta serinin adı başlı başına bir felsefe: Kabuktaki Hayalet. Makineleşirsek ruhumuzu kaybeder miyiz? Peki ya ruh aslında nedir?
Aramızda Ghost in the Shell’İn konusunu bilmeyenler varsa kısaca konudan bahsedecek olursam; “cyberpunk” ve distopik bir gelecekte geçen yapımda makineleşme günlük hayatın önemli bir parçası olmuş ve doğrudan beyne bağlanan kablo ile sanal aleme girmek mümkün kılınmıştır. Blade Runner’a benzetebileceğimiz bu dünyada devlete bağlı gizli Bölüm 9 adlı özel birliğin teknolojik suçlulara karşı mücadelesi konu ediliyordur. Filmde de dördüncü dünya savaşından sonra yaşanan bir bombalama olayından sorumlu olan kurnaz bir hacker’i yakalaması konu edilecek.
Scarlett Johansson, Motoko Kusanagi olarak yayınlanan ilk medyalardan her ne kadar başarılı gözükse de başta animesinin hayranları olmak üzere insanlar temkinli yaklaşıyor. Serinin Japon köklerine sahip çıkılarak Amerikan sinemasının gölgesini yansıtmak ne derece tutarak bilemeyiz ama ilk izlenimlerin de fena olmadığını kabul edebiliriz.
Her ne kadar Japon köklerine sahip çıkmış desek de filmin ilham kaynağını tam olarak nereden aldığını şimdilik bilemiyoruz. Masamune Shirow’un orijinal mangası mı, Mamoru Oshii’nin yönettiği ilk anime filmimi yoksa Kenji Kamiyama’nın Stand Alone Complex serisi mi diye merak etmemek elde değil çünkü her seri aynı evreni ve karakterleri konu alsa da tonlamaları farklı olarak ele alıyor. Aynı dünya ama farklı bir bakış açısı gibi düşünebilirsiniz.
Teaserlardan gördüğümüz kadarıyla Mamoru Oshii’nin filmleri daha baskın gibi. Motoko’nun yatağında uyandığı sahnenin aynısını anime filminde görmek mümkün. İlham kaynağı olmasa da Oshii’nin tarzını filmde bolca görecek gibiyiz. Yine “sen nesin?” sorusu Oshii’nin vizyonundan çıkma bir cümle. Filmin vizyon tarihi 31 Mart 2017. Film çıktıktan sonra materyaline ne denli sadık kalmış, Amerikan Motoko olur muymuş, hep beraber göreceğiz.