İranlı genç yönetmen Kheiron tarafından yaşanmış bir hayatı konu alan Nous Trois Ou Rien, son dönem İran sinemasının etkileyici bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Filmin senaristliğini de üstlenen yönetmen Kheiron aynı zamanda filmde ki Hibat Tabib karakterine hayat veriyor.
Cezayir asıllı Fransız oyuncu Leila Bekhti, Hibat Tabib’in eşi olarak Fereshteh Tabib karakterini canlandırıyor. Filmin oyuncu kadrosu oldukça geniş fakat tüm olaylar ve detaylar Hibat ve Fereshteh çiftinin çevresinde gelişiyor.
Film 1955 yılında kahramanımızın doğumu ile başlıyor. Kalabalık bir ailede doğan Hibat, geçlik yıllarından itibaren İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’ye muhalif olan sol kanatta bulunuyor. Dönemin İranında Şah’a muhalif olan sağ kanatta Mollalar varken, diğer grup, sol kanatta bulunan Sovyet yanlıları idi.
Bir şark ailesini biraz esprili bir dille anlatan film de Hibat’ın on bir tane kardeşi var. Kardeşlerinin yarısı olmadığında bile kalabalık bir aile olduklarını söyleyen Hibat, çocukluğunda en önemli olayın tüm aile birlikte yemek yerken aç kalmamak için stratejiyi doğru seçebilmek olduğunu vurguluyor.
Film aynı zamanda 1979 yılı öncesinden İran tarihi ile ilgili bilgiler içeren sekanslar ile, devrim öncesi İran da devletin ciddiyetsizliği, eğitimin yetersizliği ve insanın değersizliği konusunda izleyiciye bilgiler veriliyor ve izleyiciyi de devrime hazırlıyor.
Hibat ve kardeşi İran sokaklarında duvarlara bildiriri asarken yakalanarak tutuklanıyor ve mahkemeye çıkarılıyorlar. Avukat olan Hibat kendini ve kardeşini savunsa da on yıl ceza alarak cezaevine giriyorlar. Şah’ın doğum günüde cezaevinde ki suçlular için gönderdiği pastadan yemeyi reddeden Hibat, hücrede sürekli işkence görüyor. Bu esnada ceza evinde ki Hibat’in devrimci arkadaşları cezaevinde yaşanan olayları dışarıya sızdırmayı başarıyorlar ve bu haber Fransa da ulusal bir gazetede yayınlanıyor. Şah bu durumda zorda kaldığından ve gelecek bir devrimi engelleye bilmek için Hibat ve arkadaşlarını cezaevinden salınmasını sağlıyor.
Hibat cezaevinden sonra hayatını düzene koyabilmek adına bir ev kiralayıp avukatlık mesleğine başlamak istiyor bu esnada eşi ile tanışıyor. Fakat İran da bu esnada devrim gerçekleşir. Hibat ve arkadaşlarının demokrasi beklentisi Ayetullah Humeyni tarafından kurulan şeriat cumhuriyeti ile sona eriyor ve Şah dönemindekinden daha zor bir hayat başlar Hibat ve eşi için İran da.
Hibat ve Fereshteh’in evleneceği gün, Fereshteh’in annesi ve babası Hibat’in arananlar duvarında ki resmini görürler. Bu sahne sonrası kızını Hibat’tan ayırmak için elinden geleni yapacağını düşündüğümüz baba Hibat’ın resmini sakal ve gözlük ekleyerek değiştiriyor ve tanınmasını bir süre daha engelleyerek kızının mutlu olmasını sağlıyor.
Şeriat Cumhuriyeti ile Sovyet yanlısı sol kanat destekçileri çok ciddi şekilde baskı görüyorlar, kime güvenebileceklerini bilmiyorlar, sürekli taşınıyorlar ve sürekli gizleniyorlar. Ceplerinde yakalandıklarında işkence ile konuşmamak içinin siyanür hapları taşıyorlar. Bu şartlar altında Hibat’ın daha fazla İran da kalamayacağına karar veriyorlar ve yurt dışına kaçmaya karar veriyorlar. Hibat eşi ve yenidoğan çocuğu ile yani üçü iran kuzey sınırından Türkiye’ye yasa dışı yollarla geliyorlar. Bir yıl İstanbul da yaşadıktan sonra, Hibat’ın cezaevindeki işkence haberini dünyaya duyuran Fransa tarafından siyası sığınma alıyorlar ve Fransa’ya gidiyorlar.
Fransa da yaşamaya başladıktan sonra ki tek amaçları İran’a dönüp sosyalist devrimi gerçekleştirmek olan Hibat ve Fereshteh’in ilk yıllarında para kazanmak adına her işi yapıyorlar, Hibat Fransa da avukatlık için lisans alıyor, Fereshteh ise İran da ki eski işine yani hemşireliğe geri dönüyor. Para biriktirip, İran için Fransa da eylemlere katılıyorlarken Hibat’a avukatlık için bir iş teklifi geldiği sırada (ilk avukatlık işi) İran’da Humeyni’nin öldüğü haberi geliyor. İran’a gidip devrim için altyapı oluştuğu halde Fransa’da ki yaşamlarını bırakmak istemediklerinden sosyalist devrim ideallerinden vazgeçerler ve Fransa da yaşamaya karar verirler.
Fransa’ya göç etmiş müslüman ülkelerden gelen göçmenlerin yaşadığı bir mahallede sosyal bir projenin başına geçen Hibat ve Fereshteh burada sık sık cezaevine giren gençleri ve Fransa toplumuna uyum sağlayamamış mahalle halkını rehabilite ederek devrimlerini gerçekleştiriyorlar ve mahalleyi “avrupalı” hale getiriyorlar.
Film yaklaşık altmış yıllık bir zaman dilimi kapsıyor. Yaşanmış bir hikayeden uyarama olduğundan yarı belgesel olarak nitelenecek bir yapım.
Üçümüz filmi sinematek olarak olarak oldukça iyi, kurgusu izleyiciyi hiç yormuyor ve filmin içine çekiyor. Filmin müzikleri oldukça keyifli. Geniş bir dönem kapsadığı halde kostüm ve dekor çok güzel kullanılmış, örneğin bilgimiz 1974 sonrası İstanbul sekansında, kullanılan araçlar ve çekimin yapıldığı iş hanı güzel seçilmiş. Devrim öncesi ve sonrasında İran da yaşanan değişimler kısa fakat öz bir şekilde izleyiciye verilmiş.
Film de Hibat ve Fereshteh’in tekrar İran’a dönmemesi, dünyada ki tüm sosyalistlere bir özeleşiri yapıyor, devrim için kaçtığınız ülkenizden Avrupa’da ki rahatı görünce vazgeçtiniz diyor. Ama sosyal projede görev alıp başarılı olan kahramanlarımız iltica ettikleri ülkeden onur ödülü alarak devrimci her yerde devrimcidir ve kendi hayatını düşünürken de insanlığa faydalı olur mesajını vererek sosyalistlerin gönlünü almaya çalışıyor.
İnsani değerlere vurgu yapan, arkadaşlığı önemseyen, idealleri peşinde koşan, vatan sevgisini herşeyin üstünde tutan ve ailenin de, arkadaşında, sevgilininde bağımsız bir ülkede olabileceğini vurguluyarak izleyiciye mesajını veren bir film olmuş.
Yaşadığımız coğrafya gereği şarkın batıda sinema ile eleştrilmesi hoşumuza gitmesede (İran için yaşananlar Ülkemiz içinde olduğu için) bu eleştirel noktaları tüm dünya ile birlikte izleyerek beğenmediğimiz yerlerimizi düzeltmemiz daha kolay olacaktır. Aksi taktirde bizler sadece güzel olanı görüyoruz. Ben Üçümüz filmini özeleştri konusunda, yakın dönem tarihi tekrardan hatırlamak adına ve teknik açıdan verilen emek için oldukça beğendim. İyi seyirler dilerim.
Benim fikrim budur.