Zeki Demirkubuz’un, başrollünde Engin Günaydın’ın olduğu Yeraltı filminden sonra kariyerinin onucu filmi Bulantı ile sinemaseverlerin karşısına 2015-Ekim ayında çıkmıştı. Vizyona daha girmeden 2014 mart-nisan aylarında başlayan çekimlerinden itibaren üzerinde çokça konuşulan bir film oldu Bulantı.
Filmin önde gelen rollerinde Zeki Demirkubuz, Şebnem Hassanisougli, Öykü Karayel, Çağlar Çorumlu, Cemre Ebuzziya ve Nurhayat Demirkubuz karakterlere can veriyor.
Yönetmen Zeki Demirkubuz bir röportajında da belirttiği üzere Jean Paul Sortre’nin Bulantı adlı eserini filmi için bir başlangıç noktası seçmiş, Demirkubuz da Sortre gibi varoluşçuluk çizgisinde ilerliyor ve karakterini bu yönde izleyiciye sunuyor.
Filmin konusuna kısaca; dört kadın bir erkek demek bir nebze yeterli olacaktır, ama böyle biraz amerikan romantik komedi gibi görünse de film ağır kişisel dram türünde. Filmin ana kahramanı Ahmet; bir üniversite de öğretim görevlisi, Elif; Ahmet’in eşi Yazgı’nın annesi, Aslı; Ahmet’in sevgisi, Özge; Ahmet’in eski öğrencisi, Neriman; Ahmet için, sıradan insanların yaptığı yemek hazırlamak, temizlik yapmak gibi işlerini yapan yardımcısı. Film de Ahmet’in iç dünyasını biz bu dört kadın ile anlamaya çalışıyoruz.
Ahmet karakterini yönetmen Zeki Demirkubuz canlandırıyor. Ülkemiz sinema tarihinde, hem yönetmen hem başrol oyuncusunun aynı olduğu filmlerden bolca var fakat bu yönetmen Zeki Demirkubuz olunca filme bakışımız değişiyor ve “neden, niye” sorularına cevap arıyoruz. Demirkubuz’a bu soruları sorduğumuzda “filmde ki sevişme sahnelerinde oynayacak oyuncu bulamadım” diyor. Fakat filmdeki sevişme sahneleri çokta iddialı değil. Hatta sevişme sahnesinden ziyade öpüşme sahnesi var desek daha doğru olur. Ben yönetmenin bu cevabı filmi biraz daha magazinsel yapabilmek ve gişe arttırabilmek adına verdiği düşüncesindeyim.
Film kapı aralığından bir çekim ile başlıyor. Elif çamaşır katıyor fakat bu çamaşır katlama işlemi ne için yapılıyor anlayamıyoruz. Sonrasında Elif’in gözyaşlarından trajik bir olayın olduğunu çamaşır katlama işleminin valiz hazırlamak için olduğunu görüyoruz. Sonra ki sahne de ise Ahmet ve Elif balkonda konuşuyorlar. Ahmet’in balkon kapısının camından yansıması, Elif’in Ahmet için düşüncesini (Ahmet en yakınına dahi özünü gizleyen biri) bize çok net olarak aktarıyor. Havada ki sis ve grilik ise Elif’in aslında ne yapacağını bilmediğini ve karamsarlığını yansıtırken, zor görünen ağaç dalları aldığı kararda mutlu olup olamayacağını kendisinin de bilmediğini bize anlatıyor.
Elif ve Yazgı’nın gittikleri günün akşamında Ahmet’in evinin kapısı çalıyor. Aslı’yi ilk defa görüyoruz. Kapı arkasından konuşmanın sesleri geliyor. Aslı hem kararsız hem de suçluluk hissediyor. Ahmet ise tüm bencilliği ile Aslı’nin hislerinde ki insani yönü kaldırıyor ve kapı arkasında ki konuşma sesleri öpüşme seslerine dönüşüyor. Sonrasında yönetmenin oynayacak kimseyi bulamadığı sevişme sahnelerinden biri geliyor. Ahmet ve Aslı’nın sevişmesi esnasında ısrarla çalan telefona cevap veremeyen Ahmet, kapıya gelen Neriman hanımın uyarması sonrasında Elif’in telefonundan polisin aradığını öğreniyor, polis ile telefon konuşması sonrasında ekran kararıyor. Konuşmanın detaylarını izleyiciye bırakan yönetmen, telefon konuşmasından sonra geçen süreyi de izleyiciye bırakıyor. Bu durum izlerken zihinsel yorgunluğa sebep oluyor. Karısının ve kızının ölümüne Ahmet’in üzülüp üzülmediği, olayın Ahmet için ne derece travmatolojik olduğu, Aslı’nın bu durumdan suçluluk duyup duymadığını anlayamıyoruz. Yönetmen filmin ilerleyen bölümlerinde bu konularda izleyiciye üzeri kapalı bilgiler veriyor ama yine de asıl duygu durumlarını izleyicinin yorumuna bırakıyor.
Neriman’nın sabah gelip Aslı’nin gece geldiğinde attığı ayakkabıları alıp düzeltmesi bize, Elif’in ölümünden sonra geçen süre hakkında bir fikir veriyor ama zaman kavramını izleyiciye bu şekilde aktararak, Ahmet için geçen normalleşme süresini her izleyicinin kendisine bırakıyor.
Filmin bazı sahnelerin de simetri kuralları ve objelerin uyumu oldukça iyi kullanılmış. Örneğin, Özge’nin Ahmet’i gördüğü cafe sahnesinde, objelerin dizilimi izleyiciyi direkt olarak Özge’ye götürüyor. Masadaki diğer oturanları izleyicilerin büyük çoğunluğu sayılarını dahi hatırlamayacaktır. Özge’nin Ahmet’e göre yüksekte olması (Ahmet sosyoekonomik olarak Özgeden epey yukarıda aslında) onun Ahmet üzerinde ne derece etkili olacak bir karaktere sahip olduğu ve sonrasında aralarında yaşayacaklar hakkında ciddi bir ip ucu veriyor bu sahnede yönetmen izleyicilere.
Ahmet, asansör ile evine çıkarken telefonuna Amerika’ya giden Aslı’dan bir mesaj geliyor. Bu mesajda “burada biriyle tanıştım dönmeyeceğim” yazıyor. Ahmet bu mesajı okurken asansörün ışıkları sönüyor ve asansör iki kat arasında kalıyor. Ahmet sakinliğini koruyor ve bir süre sonra asansör tekrar hakaret ediyor. Aslı’nın Ahmet’in hayatında ki yeri ve yaşamını etkilemesi asansörün iki kat arasında kalmasına sebep olan bir elektrik kesintisi gibi gelip geçici olduğunu, Ahmet’in kimseyi umursamayan, hiçbir şekilde eğilmeyen bir karakteri olduğunu Zeki beyin bu zekice sahnesinde çok net görüyoruz.
Özge’nin evinde oldukları bir anda,Özge’nin sorun yaşadığı erkek arkadaşı geliyor ve Özge’ye şiddet uyguluyor. Bu esnada Ahmet odada saklanıyor, modern halinden uzaklaşıyor ve yine umursamaz bir hal takınıyor. Bu umursamazlık halinin bizi filmin final sahnesinde, Ahmet’in aslında bu şekilde yaşamak için bir çaba harcadığını, vicdanının sesni kendinden bile gizlemek için aslında ne kadar zorlandığını hissediyoruz.
Bulantı, aslında ismiyle alakası olmayan fakat, filmi izlediğimizde bir iç karmaşası hissettiğimiz son dönem de yapılmış başarılı filmlerden biri. Aslında her insanın içinde ki ego duygusunu bazısı (Ahmet gibi) yüksek yaşarken mutlu olduğunu düşünmesinin yersizliğini bizlere kendi tezleri ile kanıtlıyor. Ülkemizde bu tür filmleri (festival filmleri) izleyenlerin içinde bulundukları sosyoekonomik durum göz önüne alındığında, film aslında bir taraftan kendi izleyici kitlesine öz eleştiride yapmakta.
Felsefi boyutu okunabilecek, davranışçılık teorileri hakkında düşünülecek bir film olarak benim filme puanım 7/10 şeklindedir.
Herkese iyi seyirler dilerim.