Kıyametin Öteki Adı : Snowpiercer

Bir tren düşünün, karlarla kaplanmış dünya da içine hapsolduğumuz bir tren. Asla trenden çıkamazsınız, asla isyan edemezsiniz, asla özgür olamazsınız çünkü siz trenin içinde yaşama lüksüne sahip olmuş ender kölelerden birisiniz.  İşte bu trenin adı “Snowpiercer”.

 

“Le Transperceneige” isimli Fransız çizgi romanından uyarlanmış bir filmdir Snowpiercer. Güney Kore, Amerika ortak yapımıdır. Yönetmeni yine Güney Koreli Joon-ho Bong’tır. Filmin yapımcısı ise daha şimdiden efsanevi olmayı başarmış  Manga’dan sinemaya uyarlanan Güney Kore yapımı “Old Boy” isimli filmin yönetmeni olan Chan-wook Park’tır.

Güney Kore sineması insan duygularını çok güzel işleyen bir sinemadır. Özellikle Kore severler çok iyi bilir ki dram, romantizm, romantik komedi türünde Güney Korelilerden daha başarılı olan bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Yapımcı ve yönetmen her ne kadar Koreli olsada oyuncuların Amerikan ağırlıklıdır. Koreli olarak sadece iki oyuncu bulunmaktadır. Onlarda Kang-ho Song ve Namgoong. Ana karakter olarakta karşımıza Captain America olarak tanıdığımız Chris Evans çıkıyor. Açıkçası Chris’i filmde ilk gördüğümde Christian Bale’e benzettim nedense filmde ki tavırları bana onu hatırlattı. Filmde  Tilda Swinton’da Mason rolü ile karşımıza çıkmakta. Özellikle Only Lovers Left Alive filmi ile kendisine bir kez daha hayran kaldığım Tilda, Snowpiercer filmi ile mükemmel oyunculuğunu bir kez daha sahnelemiş.

1 Temmuz 2014 yılında küresel ısınmaya karşı CW7 adlı bir yapay soğutucu atmosfere salınmıştır. Lakin hesaplanmamış bazı olumsuz etkiler yüzünden CW7, dünyayı buzul çağına çevirmiş ve insanlar yaşayamaz hale gelmiştir.  Wilford isimli küçüklügündn beri trenler ile ilgilnene zengin bir adam dünya etrafında dönerek hiç durmadan hareket edecek, dışarda ki buzul dünyaya karşı dayanıklı bir tren yapar. Başlarda herkes tarafından dalga geçilmesini sağlayan bu icad kıyamet sonrasında Wilford’u tanrı konumuna getirir. Snowpiercer isimli bu tren yapay bir ekosisteme sahiptir.

 

  

Trende birçok bölüm bulunmaktır. En arkada ki son bölümün ismi kuyruk bölümüdür. Kuyruk bölümünde yaşayanlar alt sınıftan insanlardır. Alt sınıf trene ilk bindikleri zaman yiyecek ve içecek bulamadığı için birbirlerini yemeye başlamışlardır. İlk önce bebekler ve çocuklar ardından güçsüz zayıf düşmüş insanlar. Bir süre sonra Wilford, hamamböceklerinden yapılan protein çubuğu adlı bir yiyecek geliştirerek alt sınıfın birbirlerini yemelerine engel olmuştur. Tabi kuyruk bölümü bu yiyeceklerin neyden yapıldığını bilmemektedir. Zamanla sürekli bunu yemekten bıksalar da açlık ölmemek için ya da birbirlerini yememek için başka alternatifleri yoktur.  2031yılına gelene kadar trende birçok isyan çıkmış ancak başarısız olmuş ve birçok insan hayatını kaybetmiştir. Kuyrukta bulunanlar 17 yıl boyunca asla gün ışı görmemişlerdir ve diğer bölümdeki insanlardan tamamen farklı bir yaşantıları olduğunu bilmektedirler. Arada Wilford’un gönderdiği elçiler alt sınıftan özel olarak küçük çocuklar seçip diğer bölümlere götürmektedirler lakin bu çocukların niçin götürüldüğünü bile bilmemektedirler.  

Kuyruk bölümünün lideri Gilliam isimli yaşlı ve sakat bir adamdır. Gilliam trene ilk bindiği  zaman Wilford’un yakın dostuymuş ama zamanla Wilford ile ters düştükleri için kuyruk bölümüne sürülmüştür. Kuyruk bölümünün yeni bir isyana yaklaştığı sezilmektedir ve bu isyanda yeni bir lidere ihtiyaç vardır. Curtis olabilecek en iyi liderdir ama Gilliam varken ondan başkasının lider olmasını doğru bulmaz. Curtis, Gilliam’ı sever ve büyük saygı duyar.  Bunun en büyük sebebi Curtis, trene  ilk bindikleri zamanlarda, hayatta kalmak için bir bebeği yemek istemiştir. Ortadaki insan dışı vahşeti gören Gilliam, bebeği kurtarıp yemeleri için kendi kolunu keserek onlara uzatmıştır. Bu olaydan sonra hamam böcekli yemekler gelene kadar herkes hayati olmayan uzuvları keserek beslenmiştir. Curtis’te bu olaydan dolayı büyük suçluluk hissetmektedir ve treni ele geçirmeyi amaç edinir. “Treni kontrol edersek tüm dünyayı kontrol ederiz. Geçmişteki tüm devrimler treni ele geçiremedikleri için başarısız oldu. Treni ele geçirip onları öldüreceğiz”  diyerek bir isyan planlar.

   

Yıllar geçtikçe trenin parçaları arızalanmaya başlamıştır ve gereken yedek parçalar olmadığı için dar bölmelerde çalışabilecek çocuk işçilere ihtiyaç duyulmuştur; bu ihtiyaç da kuyruk bölümünden temin edilmektedir. Askerler çocuk işçi ihtiyacı için geldiklerinde Timy ve Amy adlı çocukları alır. Amy’nin annesi ve Timy’nin babası buna isyan ederler ve bir kargaşa ortaya çıkar. Timy’in babası çocukları almak için gelen kadına ayakkabısını fırtlatır ve kadının alnı kanar. Daha sonra adamı cezalandırmak için asker ile birlikte Mason gelir. Timy’nin babasının kolunu trenden dışarıya çıkarırlar ve 7 dakika boyunca bekletirler. Kolunu içeri aldıklarında ise adamın kolu donmuştur. Buz tutan kol çekiçle vurularak tuz buz edilir. Bu vahşet karşısında Curtis deliye döner ama ses çıkarması isyan planlarının bozulmasına sebep olacağından sessiz kalmak zorunda kalır.  Kuyruk bölümünde köle olarak yaşamak artık dayanılmaz bir hal almıştır ve buna dur demek zorundadırlar. Her türlü işkenceye, eziyete ve zor yaşam koşullarına maruz kalan alt sınıf artık isyan için hazırdır. Güvenlik şefi Mason, “Düzen yani tren bizi ölümcül soğuktan koruyan tek şeydir. Bize tahsis edilen yerlerde kalıp belirlenmiş işlerimizde meşgul olmalıyız. Ayakkabı ayak için, şapka kafa içindir. Ben şapkayım, siz ayakkabı. Ebedi düzen Kutsal tren için hazırlanmıştır. Her şey Kutsal trenden geçer. Her şey yerli yerindedir. Kutsal trene’e saygı gösterin. Özellikle de tahsis edilmiş yerleriniz için. Yerinizde kalın. Ayakkabı olun” sözleri ile son kez kuyruk bölümünü aşağılamıştır.

Askerlerin kendi aralarındaki konuşmalardan silahlarda mermi olmadığını anlayan Curtis, beklenen isyanı başlatır. İsyanın başlamasının motivasyonlarından biri de küçük mermiler içinde gelen tek kelimelik mesajlardır. Bu mesajları, ileriki bölmelerin birinde yer alan güvenlik mühendisinin gönderdiği sanılmaktadır; ancak filmin sonunda Curtis, bunları Wilford’un gönderdiğini anlayacaktır. Kronol adlı uyuşturucun bağımlısı olan Nam adlı Koreli güvenlik mühendisi, kızıyla birlikte hapishaneden kurtarılır ve Lokomotif’e doğru ilerlemenin rehberi olurlar. Bu ilerleyiş, vahşi mücadelelerle sürer; sınıf savaşımının bir “ölüm kalım savaşı” olduğunu imleyen baltalı askerlerle çarpışma, aksiyon dolu sahnelerle filmde yer alır. Yılbaşı sayılan Yakaterine Köprüsü’nden geçiş sırasında mühendis Nam, kar ve buzulların erimekte olduğunu fark eder; ona göre bu durum, trenin dışına çıkış için bir olanaktır ve asıl mücadele şimdi başlıyordur.

Post-apokaliptik ve distopik filmler günümüzde oldukça sevilmeye başlanmış durumda. İzler kitlesi arttığı içinde benzer konulara birçok film çekilmeye başlanmıştır. Lakin özelikle belirtmek isterim türünün en iyi örneği olabilecek bir filmdir Snowpiercer. Sınıf farklılıklarının kıyamet sonrasında bile devam ettiğini görüp üzülürken hayatta kalma mücadelesini, özgürlük ve eşitlik arayışı izlerken de gerilim, coşku, heyecan, duygularına bürünebiliyoruz. Film fantastik bilim-kurgu üzerine kurulu olsa da gerçekçilik algısı oluşturmayı başarmış durumda. Uyarlandığı Le Transperceneige isimli çizgi romandan sosyolojik, politik, ekonomik sistemleri oldukça başarılı bir şekilde işlemiş zaten. Kısıtlı, kapalı ve dar mekanda çekilebilecek en başarılı filmlerden birisini olduğu da ayrı bir nokta.


Film finali ile de seyirciyi şaşırtmaktadır. Kore kız ve siyahi çocuğun trenden dışarı çıkması ve hayatta kalan son insanlar olması, trenden indiklerinde kutup ayısı ile karşılaşmalarıyla bunun insanlık için bir son değil aslında bir başlangıç olduğunu anlatır.

 

 

 

 

One thought on “Kıyametin Öteki Adı : Snowpiercer

  1. capitalizm etkeninde tren metafor olarak kullanılmıştır aslında distopik yaklaşım gayet başarılı bir hikaye ile örülmüş. günümüz inanç sistemini ve ekonomik sistemini incelemiş yönetmen abimiz aslında karşı olduğu metaforu dinsel temalarla bağdaştırmış elçiler notlar sınıf arası farklar aslında hep vardı bu hikaye hep tanıdık bir yerlerden bir kurtarıcı gelmesi hayatın yeniden başlangıcı vahiyler gibi bölüm bölüm detaylandırmış aslında her tren bölümü bir metaforu canlandırmış şeytan da bir melekmiş hani sonradan isyan edince kovulur cennetten gibi bir yığın metafor dolu film. dinler yüzyıllar boyu zenginleri korumak için inşa edildiği varsayımı yakalıyorum yönetmenin gözünden. klasik sistem eleştirisi olan bir film. çok tatlı metaforlar çok eğlenceli bahse konu her diyalogdan bir şeyler çıkarılabilir şimdi bir de bu gözle izleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir