MAUS, HAYATTA KALANIN ÖYKÜSÜ

1819 MAUSDaha önce ismini duymuş olmama rağmen fırsat bulup da okuyamadığım bir çizgi romandı Maus. Gölge okurlarını Dokuzuncu Sanat’ın farklı çalışmaları ile tanıştırmak istediğimden, “Hayatta Kalanın Öyküsü”nü incelemeye karar verdim.

Geçen ay sayfalarımızda yer verdiğimiz Berlin çizgi romanı, 2. Dünya Savaşı’na giden bir zaman aralığında son bulmuştu. Tesadüf o ki, Maus da benzer bir dönemde başlayıp, oldukça zor yılları bir çırpıda anlatıveriyor, bizzat yaşamış birinin anılarından hareketle.

HAYVAN SURETİNDE İNSANLAR

Maus’un fare olduğunu belirtmemize gerek yok sanırım. Fakat burada ince bir tepki var. Kitabın ikinci yarısının başında, 1930’ların ortasında Almanya’da yayınlanmış bir makale alıntılanmış. Makalede Mickey Mouse için idealize edilen karakterin pis bir fare olduğu ve bunun Yahudilerin insanlığa karşı kaba bir saldırısı olduğu söyleniyor. Mickey Mouse’un yaratıcısı Walt Disney’in de bir Yahudi olduğunu hatırlatalım.

Öte yandan kitapta Yahudiler fare, Naziler ve diğer Almanlar kedi, Polonyalılar domuz, Amerikalılar köpek, İsveçliler geyik, Çingeneler ise güve olarak tasvir edilmiş.

MAUS, HAYATTA KALANIN ÖYKÜSÜ (1)SAVAŞ VE BİR AİLENİN DAĞILMASI

Kitabın yazar ve çizeri Art Spiegelman, Maus’da babasının öyküsünü anlatıyor. Çizer Art, yaşlanmış, hasta ve huysuz babasının savaş anılarını kitaplaştırmak istiyor. Baba Vladek, Art’ın annesi Anja’nın intiharından sonra ikinci evliliğini Mala isimli biriyle yapmış. Vladek ve Mala çok iyi anlaşamıyor. Mala, Vladek için bir eşten çok yardımcı gibi.

Vladek, hikâyesini anlatmaya genç bir tüccar olduğu savaş öncesi dönemden başlıyor. Kendisini çok seven ve bırakmak istemeyen bir sevgilisi olduğunu fakat onun kadar güzel olmayan Anja ile evlenmeyi tercih ettiğini öğreniyoruz.

Savaş ile birlikte tüm ailesi sıkıntı içine giriyor. Hepsi bir yerlere savruluyor. Vladek’in annesi ve babası, Anja’nın ailesi, doğan ilk çocukları Richieu, hepsi savaşta farklı yerlerde hayatını kaybediyor. Çalışkanlığı ile toplama kampı Auschwitz’de Naziler ve Polonyalı tutuklularla iyi geçinen Vladek, bir şekilde hayatta kalmayı başarıyor. Kıyafetsiz, aç, pislik içinde geçirdiği günlerin sonunda ise özgürlüğüne ve Anja’ya kavuşuyor.

Hikâye boyunca yer yer tebessüm ediyor, başlarına gelen anlatılmaz olumsuzlukları okudukça korku ve şaşkınlık gibi karışık duygular yaşıyorsunuz. Vladek’in anlatmaya ara verdiği noktalarda ise Art ve çevresindekilerin yaşadıklarını okuyor ve biraz nefes alıyoruz.

MAUS, HAYATTA KALANIN ÖYKÜSÜ (2)

HUYSUZ İHTİYAR MI, KUŞAK ÇATIŞMASI MI?

Kitabın ana karakteri Vladek Spiegelman denilebilir. Hikâye onun anıları üzerinden şekilleniyor. Gençliğinde sıradan bir insan olan Vladek, savaş döneminde yaşadığı acıların etkisiyle yaşlandıkça huysuz birine dönüşüyor. Açlık ve yokluk çeken Vladek, normal hayata döndüğünde aşırı tutumlu, faydalı olabileceğini düşündüğü her şeyi biriktiren biri haline geliyor.

Çevresindekileri rahatsız etse de aslında ilgi isteyen, yaşadığı travmanın etkilerini sürdüren bir ihtiyar Vladek. Ama Anja’dan daha şanslı. Çünkü zaten depresif olduğunu söylediği eşi Anja, savaş bittikten yıllar sonra intihar ederek hayatına son vermiş.

Ara hikâyelerde yer alan yardımcı karakterlerden biri, Vladek’in ikinci eşi Mala ise, kitap boyunca Vladek’ten şikâyet eder halde. Hayat Mala için çok zor görünüyor.

Art, babasının anlattıklarını not alan, kitabın yazar ve çizeri olmasına rağmen hikâyede yardımcı rolde olan başka bir karakter.

Babasıyla çok iyi anlaşamadığını görüyoruz. Rahat bir hayat sürdüğü anlaşılan Art, babasıyla yaşadığı kuşak çatışmasının yanında bazı problemleri aşmakta zorlanıyor. İlerleyen bölümlerde kendini resmeden çizer, kitabı hazırlarken yaşadığı zorlukları sembolik bir şekilde anlatıyor. İnsanlar karşısında birden küçülen Art Spiegelman, çalışmalarını ve babasıyla olan ilişkisini sorguluyor.

Bunların yanında pek çok karakter hikâye boyunca konuya dâhil oluyor ve ayrılıyor. Olaylar zinciri içinde hepsi birbirine benzeyen fare ve domuzları ayırt etmekte zorlanabiliyorsunuz.

ANLATIM, GÖRSELLİKTEN YOĞUN

Kitapta görsellikten çok anlatım ön planda. Açıkçası gerek Berlin’de, gerekse Maus’ta pek çok yeni nesil çizgi romanda hissetmediğim duyguları hissettim. Basit çizgilerle anlatılan hikâyeler karakterlerin kişilikleri ve olaylara odaklanmanıza faydalı olabiliyor.

Ağızları genel olarak kapalı, insan vücutlu ve fare, domuz, kedi, köpek başlı çizimlerin başta göze korkutucu geldiğini söylemeliyim.

Panellerin yerleşimi oldukça basit. Bir Çelik Blek ya da Tommiks sayfası gibi sıralı paneller kullanılmış. Vurgulanmak istenen yerlerde büyük paneller var.

Küçük panellerde kullanılan koyu çizgilerin hikâye boyunca sizi çepeçevre sardığını hissediyorsunuz.

1980 yılında yayınlanmaya başlayan Maus, 1991 yılında tamamlanmış. 1992 yılında Pulitzer ödülünü kazanan ilk çizgi roman olan eser, oldukça önemli bir yere sahip.

Çizgi roman okumayı gerçekten seviyorsanız, Maus mutlaka arşivinizde olmalı.

Maus, Hayatta Kalanın Öyküsü

Çıkış Tarihi: Aralık 1980

Türkiye’de Yayıncı ve Çıkış Tarihi:

1. Baskı: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ, 2004,

2. ve 3. Baskı İletişim Yayıncılık, 2012 ve 2015

Yazan ve Çizen: Art Spiegelman

Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu

 

Mustafa Emre ÖZGEN

me.ozgen@gmail.com

2 thoughts on “MAUS, HAYATTA KALANIN ÖYKÜSÜ

  1. Pulitzer ödülünü boşuna almamış dedirtiyor okuyup bitirince. Okuduğum en iyi bir kaç çizgi romandan biri. Başta kafası hayvan bedeni insan tipler rahatsız edici gibi gelse de zamanla alışıyor ve hikayeye odaklanıyorsunuz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir