Kevin Bacon , Adrienne King , Jeannine Taylor , Ari Lehman , Betsy Palmer
Victor Miller , Sean S. Cunningham
Sean S. Cunningham
Friday the 13th (13.Cuma) Film Analizi
80’lerde ortalığı kasıp kavuran, teen-slasher furyasının başlamasına vesile 2-3 filmden biri ‘Friday the 13th’ filmidir.
OYUNCU KADROSU
‘Friday the 13th’(1980) : Oyuncularına baktığımızda, son derece doğal ve sizin bizim gibi gençlerden oluşan bir topluluk göze çarpar. Kızların arasında kısa boylusu da vardır, küçük göğüslüsü de. Abartılı bir güzellik göremezsiniz. Erkekler cılız ve kassızdır. Bu durum doğallığı arttıran ve seyirci olarak gerçek hayatla film arasındaki köprüleri kurmamıza imkan tanıyan önemli bir unsurdur. Ayrıca bütünlük teşkil etmesi bakımından oyuncuların hepsi aynı ırktan ve aynı milletten seçilmiştir.
MEKAN SEÇİMLERİ
‘Friday the 13th’(1980) : Size ‘Crystal Lake’ için kafanızda bir yer, bir hayal tasvir edin deseler eminim 80 yapımı filmin çekildiği o güzel doğal ortam gibi bir yer hayal ederdiniz. Şehrin kaotik ortamından uzak, doğanın tam ortasında tamamen tahtadan oluşan küçük kulübeleri, kulübe dışındaki lavabo ve tuvaletleri, eski elektrik direkleri ve iskelesiyle kamp alanı film için biçilmiş kaftandır. Kamp yeri film ile adeta özdeşleşir. Bu yüzden ‘Crystal Lake’ kampı filmle beraber hatırlanan nadir mekanlardan birisidir. Filmin etkisinin bu denli sürmesinin altında şüphesiz ki mekan kullanımının son derece iyi işlenmiş olması da yatmaktadır.
HİKAYE
‘Friday the 13th’(1980) : Bilmeyenler için kısaca tekrar anlatalım. ‘Crystal Lake’ kampı 1957 yazında için tam bir trajediye şahit olur.11 yaşındaki zihinsel özürlü bir çocuk yüzmeye niyet eder ve gölde boğulur. Ancak cesedi asla bulunamaz. Anne, oğlunun ölümünden kampta görevli gençleri sorumlu tutar ve onları öldürür. Bu olaydan sonra kamp kapatılır. Sonraki senelerde kampın açılma girişimleri bir şekilde sonuçsuz kalır. Ve nihayetinde 22 yıl sonra 1979 yazında bir grup genç, söylentilere aldırış etmeden kampı yeniden hayata geçirir…Film hikayenin bu noktasında başlayıp bize kampı açan gençlerin başından geçenleri anlatır.
HİKAYE KURGUSU
‘Friday the 13th’(1980) : Evet hikaye belki basit olabilir ancak güzel bir kurgulama ile en sıradan hikayeler bile sizin heyecanla seyredebileceğiniz bir filme dönüşebilir. Şöyle ki senaryo bölümünde bahsedeceğimiz açılış sekansındaki kötü hadisenin gizeminin filmin finaline kadar açık edilmemesi küçük ama önemli bir detaydır. ’Katil kim?’ sorusunu merkezine alarak ilerleyen bir kurgunun benimsenmesi heyecanımızı sürekli diri tutar; filmden bir an olsun kopmamamızı sağlar. Ayrıca bazı cinayet sahnelerinin uzun tutulup bazılarının birdenbire meydana gelmesi filmin temposunu rutinlikten uzaklaştırarak gerilim ile korku arasındaki ince nüans farkını da anlamamıza yardımcı olur. (K.Bacon’ın hiç beklemediğimiz bir anda öldürülmesi bizi çok korkutur. Ama tuvalete giden kız arkadaşının orada sağ geçirdiği dakikalar arttıkça gerilimimiz zirve yapar. )
SENARYO
‘Friday the 13th’(1980) : Son derece basit ve sade , korku filmi kalıplarına uygun bir senaryosu vardır. Korku filmlerinin genelinde olduğu gibi geçmişte yaşanan kötü bir hadise ile açılışını yapar. Bu hadise, hikayenin geçtiği kampın adının uğursuza çıkmasına ve kapatılmasına neden olur. Sonrasında günümüze geliriz. Gelişme safhasında gençlerin bir araya gelip kampı yeniden hayata geçirme çabalarına ve devamında geçmişle bağlantılı olarak cinayetlerin tekrar başlamasına tanık oluruz. Nihayetinde sona kalan kızın filmin finalinde katille yüzleşmesi ile film son bulur. Görüldüğü üzere seyirciyi yormadan, ne anlatmak istiyorsa dolandırmadan birebir anlatan bir metin vardır önümüzde. Senaryodaki bu duru ve yalın anlatım tarzı bir önceki maddede gördüğümüz hikaye kurgusundaki teferruatlar üzerine yoğunlaşabilmemize imkan tanıyan bir üsluptur.
KARAKTERLER
‘Friday the 13th’(1980) : Teen-slasher filmlerinin genelinde olduğu gibi bu filmde de ana karakter ahlak bekçiliğine soyunur. İçki içen, cinsel ilişkiye giren, kötü şakalar yapan gençler ölmeyi hak eder düsturunu kendine ilke edinir. 80 yapımı filmin gençleri de bu şablona uyan davranışlar sergilemesine rağmen daha eli yüzü düzgün tiplerden oluşur. Kampın yeniden açılmasıyla birlikte, aralarında bir iş bölümü yapıp, bir şeyleri düzenlemek için uğraş verirler. Pek çoğunun doğa ve kamp kültürü üzerine bir bilgi birikimi ve tecrübesi vardır. Kültürleri eğlenceden ibaret değildir. Keza kızlardan birini öldürülmeden az önce titrek mum ışığında kitap okurken görürüz. Dolayısıyla seyirci olarak karakterlere sempati duymamızı ve içimizin ısınmasını sağlayan bir takım ritüeller mevcuttur.
DİYALOG VE REPLİKLER
‘Friday the 13th’(1980) : Asıl metni destekleyici replik ve diyaloglar film boyunca hikayenin yardımcı karakterleri vasıtası ile ana karakterlere, dolayısıyla seyirciye dikte edilir. Bu aynı zamanda filmin başındaki meçhul hadise hakkında bizi biraz olsun aydınlatma niteliği taşır. Kampın yeniden açılma aşamasında Crystal kampını soran aşçı kıza önce kasabalının verdiği duygusal tepki, kamyon şoförü ile kızın arasında (kızın oraya gitmemesi yönünde) geçen diyalog, akabinde kasabanın delisinin ısrarla kampın lanetini vurgulayan replikleri hep bu yöne hizmet eder. Aynı şekilde gece cipi bozularak şerifin arabasıyla kampa geri dönmeye çalışan gözlüklü kamp liderine şerif tarafından anlatılanlar hikayenin inandırıcılığını arttırmak, elini kuvvetlendirmek adına senaryoya dahil edilen diyaloglardır.
KAMERA KULLANIMI
‘Friday the 13th’(1980) : Her şey bu kadar klasik ve klişe iken, üstelik ortada ahım şahım bir senaryo da yokken nasıl oluyor da ortaya bu denli korkutucu bir film çıkabiliyor ? İşte burada usta yönetmen Sean Cunningham’ın kamera kullanımındaki marifetlerini iyi irdelemek gerekir. Özellikle katili hiç göstermeyen ve çoğu ölüm sahnelerinde (Eyes of Laura Mars ve Halloween’den hatırlayacağınız gibi) katilin gözünden kamera çekimi yöntemine başvuran Cunningham, film boyunca kamerasını gayet sakin,yavaş ve telaşsız bir üsturupla seyirciyi yormadan hareket ettirir;bize uzun planlar sunar. Bu uzun planlar sayesinde gözümüzün gördüğü resimleri beynimizin anlamlandırması için gerekli olan süreyi bize fazlasıyla verir. Geniş bir perspektif ile çektiği orman, göl ve kamp görüntüleri ‘Burada kaderinizle başbaşasınız, sizi kurtaracak kimse yok.’ der gibidir. Ayrıca cinayetlerin bazılarını, daha önce pek alışık olmadığımız bir şekilde en ince detayına kadar gözümüze sokması; dolayısıyla basit gibi görünen birçok sekansın akılda kalıcı ve ürkütücü bir hal alması, yakın plan çekimlerinin ne derece etkili olduğunun bir kanıtıdır.
MÜZİKLER VE SES EFEKTLERİ
‘Friday the 13th’(1980) : Müziklerinde kullanılan kalın ve ince yaylı çalgılar trombon,obua gibi üflemeli çalgılarla desteklenerek küçük bir korku orkestrasının son senfonisinden kesitler dinlettirir. Cırcır böceklerinden yaprak hışırtılarına kadar tabiatın kendine has birçok sesinin film boyunca arka fondan eksik edilmemesi atmosferik efektlerin ne kadar etkin kullanıldığının bir göstergesidir. Bu efektler filmin en doğal haliyle saf bir gerilim oluşturmasına imkan tanıyan en önemli unsurlardan birisidir. Ve tabi unutulması mümkün olmayan efekt : ‘kill kill kill – ha ha ha’ şeklinde bir nevi nefes kullanılarak oluşturulan bu meşhur efekt bugün bile orijinalliğini korumakta ve kor(k)u(t)maktadır.
MAKYAJ VE GÖRSEL EFEKTLER
‘Friday the 13th’(1980) : Cinayet sahnelerinin bu denli açık ve net gösterilmesinde makyaj ekibinin son derece muazzam bir iş çıkarmış olmasının rolü büyüktür. O dönemdeki sinema seyircisinin bu tip sahnelerin geri planındaki birçok teferruattan ve oyundan bihaber olması, ekibin usta makyaj çalışmaları ile birleşince ortaya gerçeklik sınırlarını zorlayan ölüm sahneleri çıkar.
IŞIK VE GÖLGELER
‘Friday the 13th’(1980) : İlk cinayetin güpegündüz ve üstelik tüm detayıyla gayet aydınlık bir ortamda gerçekleşmesi o zamanın korku filmleri için nadir rastlanan bir cesaret örneğidir. Çünkü karanlık olgusu, bir filmde sahne ile ilgili birçok teknik detayı ve hatayı gizleyen, bir yönetmenin sığınmak isteyeceği yegane olguların başında gelir. Buna rağmen S. Cunningham filminin en can alıcı sahnelerini, bir el feneri, bir gaz lambası hatta daha ileri giderek ortalığın gündüz gibi olmasını sağlayan ve gözümüzü kamaştırarak açılan okçuluk sahasının spotları ile destekleyerek salt bir gece siyahından özellikle kaçınır. Jeneratörün kesilmeden evvel, uzak çekimle kampın ışıklarıyla beraber göle vuran yansımasının gösterilmesi, final sahnesinde bir tabloyu andırırcasına gölün üzerine yansıyan tabiatın eşsiz güzelliğinin resmedilmesi, kurbanın arkasındaki duvarda az sonra kafasına indirilecek baltanın gölgesinin gözükmesi, yönetmenin gölge ile yaptığı oyunlara verebileceğimiz birkaç güzel örnektir.
RENKLER
‘Friday the 13th’(1980) : Dönemin korku filmlerinin aksine mat ve donuk renkler yerine parlak ve canlı renklerin kullanılması göze çarpar. Doğanın naturel renkleri içerisinde kırmızı şortla dolaşan bir genç kız, gecenin karanlığında parlak sarı, parlak yeşil yağmurluk tercihleri hep seyircinin dikkatini kurbanlar üzerinde toplamaya yöneliktir. Cinayetlerin sonrasında ekranın beyaz renge bürünmesi fotoğraf makinesinin patlayan flaşını andırır. Beyaz renk cinayetin yeni çekilmiş bir fotoğraf gibi zihnimizce resmedilmesini sağlar.
KULLANILAN OBJELER
‘Friday the 13th’(1980) : Göl kenarında kullanılmak üzere hazır bekleyen eski kanolar, tamamen ağaç hammaddesinin tercih edildiği tahtadan yapılma kamp eşyaları (yataklar,merdivenler,sandalyeler) kampı göle bağlayan beyaza boyalı tahtalarıyla uzun bir iskele,içi samanla doldurulmuş bir hedef skalası. İnsanın kent ve kente ait bütün çıkarımlarını geride bıraktığını gösteren, sadece elektrik ile beslenen (o da filmin sadece bir bölümünde) bir tabiat ortamına ait olduğunu hissettiren bütün metalar en ince detayına kadar düşünülür. Filmin finaline doğru bir sahnede yastığın üstüne konulmuş kanlı balta katilin kamp yerindeki iktidarını,hakimiyetini sembolleştiren bir simge olarak bize ve kahramanlarımıza sunulur.