Kötülüğün Öteki Adı: Michael Myers “HALLOWEEN (1978)” Filmi İncelemesi

HALLOWEEN (1978) FİLMİ ANALİZİ

 Türkiye’de Yayınlanan Adı: YABANCI

25 Ekim 19781978 – ABDKorku, GerilimJohn CarpenterJamie Lee Curtis ,  Donald Pleasence ,  Nancy Kyes , Tony Moran ,  Pamela Jayne SolesJohn Carpenter ,  Debra HillJohn Carpenter ,  Mustafa Akkad

1963 yılı Cadılar Bayramı gecesi, altı yaşındaki Michael Myers (Will Sandin) Illinois’e bağlı Haddonfield’daki evlerinde on yedi yaşındaki ablası Judith (Sandy Johnson)’i büyük bir mutfak bıçağı ile öldürür. Bir müddet sonra ailesi eve gelir ve onu elinde kanlı bir bıçak tutarken kendinden geçmiş bir hâlde bulurlar. Akabinde Michael, Smith’s Grove Warren County Sanitarium isimli hastaneye kaldırılır. Burada çocuk psikiyatristi Dr. Sam Loomis (Donald Pleasence)’in gözetimi altındadır. Tedavinin sekizinci yılında Loomis, Michael’ın içinde saf bir kötülüğün yattığını anlar ve yedi yıl daha onu kilit altında altında tutmak için uğraşır. 30 Ekim 1978 tarihinde Michael, mahkemede yetişkin olarak yargılanacaktır. Loomis ve yardımcısı Marion Chambers (Nancy Stephens), 21 yaşındaki Myers’ı duruşmaya götürmek için Smith’s Grove’a gelirler. Michael ani bir saldırıyla arabayı ele geçirir ve kaçar. Loomis onun peşine düşer. Judith Myers’ın mezar taşının kayıp olduğunu öğrenince Michael’ın evine döndüğünü anlar.

Üzerine işçi tulumu giyen ve maske takan Michael (Tony Moran), gerçekten de Haddonfield’daki artık terk edilmiş durumda olan evine döner. Burada Laurie Strode (Jamie Lee Curtis) isimli bir genç kızı ve onun birkaç arkadaşını gizlice takip eder. Laurie, Michael’ı gün boyunca birkaç kez görür ve endişelenir. Akşamleyin Laurie, bakıcılığını üstlendiği Tommy Doyle (Brian Andrews)’un ailesine ait evin karşısında Lindsey Wallace (Kyle Richards) isimli küçük bir kız ile ilgilenen arkadaşı Annie Brackett (Nancy Kyes) ile buluşur.

Akşam boyunca Michael, Wallace’ların evinin penceresinden Annie’yi izler. Annie daha sonra erkek arkadaşıyla bir buluşma ayarlar, Lindsey de Laurie’nin yanında kalacaktır. Annie arabaya bindiğinde Michael arka koltuktan belirerek onun boğazını keser. Tommy, Michael’ı Annie’nin cesedini Wallace’ların evine taşırken görür ve onun öcü olduğunu düşünür. Laurie bunun doğru olmadığını söyler ve Lindsey ile onu yatağa yatırır. Laurie’nin diğer arkadaşı Lynda Van Der Klok (P. J. Soles), erkek arkadaşı Bob Simms ile Wallace ailesinin evine gelir. Annie’nin evde olmadığını anlarlar ve birlikte olurlar. Bir süre sonra Bob mutfağa gider. Burada Michael tarafından boğularak duvara çivilenir. Yatak odasında Michael, Laurie ile konuşmakta olan Lynda’yı telefon kordonuyla boğar.

Laurie telefondan gelen sesleri duyunca kaygılanır. Ne olup bittiğini anlamak için Wallace’ların evine gider. Orada üç ceset ve Judith Myers’ın kayıp mezar taşını bulur. Bu sırada Laurie, merdivenin sonunda dururken Michael’ın saldırısına uğrar ve basamaklara düşer, fakat diğer eve kaçmayı başarır. Myers bir şekilde eve girer. Laurie boynuna örgü şişi sapladıktan sonra çocukları kontrol etmek için hemen üst kata çıkar, bir taraftan da Michael onun arkasından gelir. Çocuklara kaçmalarını ve polis çağırmalarını söyler, dolaba saklanır. Michael dolabın kapağını kırar. Bu esnada Laurie elbise askısının telini onun gözüne batırarak bıçağını düşürmesine sebep olur. Ardından bıçağı onun göğsüne saplar ve Michael yere düşer. Laurie de dolaptan çıkar.

Öte yandan Loomis, çocukların panik içinde evden çıkıp koştuklarını fark eder. Michael ise yerinden kalkarak Laurie’ye arkadan saldırmıştır. Loomis evin içine girer ve ona altı el ateş eder. Michael balkondan aşağı düşer. Loomis, Laurie’yi teselli eder. Balkondan aşağı baktığında Michael’ın cesedinin orada olmadığını görür. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Yabanc%C4%B1_(film))

Oyuncular

Filmin oyuncu kadrosunda deneyimli aktör Donald Pleasence ile o zamanlar henüz tanınmayan Jamie Lee Curtis gibi isimler vardır. Bütçe yüzünden filmde fazla ünlü oyuncuya yer verilmemiştir. Oyuncuların çoğu rolleri için az bir ücret almıştır. Ücreti en fazla olan Pleasence’a 20.000 dolar, Curtis’e 8.000 dolar ve Nick Castle’a günlük 25 dolar ödenmiştir. Dr. Sam Loomis rolü için önce Peter Cushing ve Christopher Lee’ye teklif gitmiş; ne var ki ikisi de ödenecek paranın az oluşundan dolayı teklifi geri çevirmiştir (Lee daha sonra Carpenter’a kariyerindeki en büyük hatanın bu teklifi kabul etmemek olduğunu söyleyecektir). Carpenter’ın üçüncü tercihi olan İngiliz aktör Pleasence, başrolde oynamayı kabul etmiş ve filmdeki rolünden dolayı bazı kesimlerce “John Carpenter’ın büyük seçimi” diye anılmaya başlamıştır. Ayrıca ABD’liler, Pleasence’a bir James Bond filmi olan İnsan İki Kere Yaşar (1967)’daki Ernst Stavro Blofeld isimli kötü karakterden aşinadır.

Carpenter yaptığı bir söyleşide şunları söylemiştir: “Jamie Lee, Laurie için ilk tercih değildi. Kim olduğu hakkında da bir fikrim yoktu. 19 yaşındaydı ve bir televizyon şovunda yer alıyordu. Fakat ben televizyon izlemezdim.” Carpenter önceleri Laurie Strode rolü için Lassie’de oynayan June Lockhart’ın kızı Anne Lockhart’ı düşünmüştür. Fakat Lockhart’ın yer alacağı başka film ve televizyon projeleri vardır. Hill, Curtis’in Janet Leigh’in kızı olduğunu öğrenince şöyle demiştir: “Jamie Lee’nin kadroda yer alması film için iyi bir tanıtım niteliğinde olacaktı. Çünkü annesi Sapık filminde yer aldı.” Yabancı, Curtis’in oynadığı ilk uzun metrajlı filmdir ve çığlık kraliçesi olmasını sağlamıştır. Bir diğer tanınmayan aktris Nancy Kyes, Laurie’nin arkadaşı ve Haddonfield Şerifi Leigh Brackett’ın (Charles Cyphers) kızı Annie Brackett rolündedir. Kyes daha önce Assault on Precinct 13 filminin başrollerinde yer almıştır. Carpenter, Laurie’nin diğer arkadaşı olan ve “tamamen” sözcüğünü sık kullanmasıyla tanınan Lynda rolü için P. J. Soles’u seçmiştir. Soles, özellikle Günah Tohumu (1976)’ndaki yardımcı rolü ve Plastik Tüpteki Çocuk (1976)’taki küçük rolüyle tanınmaktadır. Bir kaynağa göre Carpenter, onun 70’lerdeki umursamaz genç kız havasını taşıdığını fark etmiştir.

Michael Myers’ı canlandıran Nick Castle, Carpenter’ın Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden arkadaşıdır. Yabancı’dan sonra The Last Starfighter (1984), The Boy Who Could Fly(1986), Afacan Dennis (1993) ve Major Payne (1995) gibi filmlerin yönetmenliğini üstlenmiştir.

Kötülüğün Öteki Adı: Michael Myers

Carpenter’ın Assault on Precinct 13 (1976) adlı filminin Milan Film Festivali’nde gösterilmesinin ardından bağımsız film yapımcısı Irwin Yablans ve sermayedar Mustafa Akkad, Carpenter’ı arayıp bularak ondan çocuk bakıcılarını takip eden psikotik bir katil hakkında film çekmesini istemişlerdir. Yablans, Fangoria dergisine verdiği röportajda şöyle demiştir: “Korku türünde neyin anlamlı olacağını düşünüyordum, istediğim şey Şeytan (1973) ile aynı etkiye sahip bir film yapmaktı.” Öte taraftan Carpenter ve o zamanlar kız arkadaşı olan Debra Hill, The Babysitter Murders yani Çocuk Bakıcısı Cinayetleri adını taşıyan bir senaryo taslağı hazırlamıştır. Carpenter’ın Entertainment Weekly’e anlattığına göre Yablans, filmin Cadılar Bayramı gecesinde geçmesini ve adının Halloween yani Cadılar Bayramı olmasını önermiştir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Yabanc%C4%B1_(film))

Yablans ve Akkad, filmin tasarımı konusunda bütün kontrolü Carpenter ve Carpenter’ın yapımcı olmasını istediği Hill’e bırakmıştır. Yablans yine de filmle ilgili çeşitli önerilerde bulunmuştur. Bununla ilgili olarak Hill, Fangoria’da şöyle demiştir: “Yablans radyo şovunu andıran bir senaryo istiyordu.” Hill senaryonun üç haftada tamamlandığını ve Samhain Festivali gibi Kelt geleneklerinden esinlenilerek yazıldığını açıklamıştır. Velakin filmde Samhain’den bahsedilmemiştir. Hill konuyla ilgili şunlara değinmiştir:

…Fikir, şeytanın öldürülemeyeceği hakkındaydı… Cadılar Bayramı bütün ruhların serbest kalarak yaşayanlara zarar verdikleri gecedir, biz de eski Samhain fikrine geri dönmüştük ve ardından gelmiş geçmiş en kötü çocuğu konu olacak bir hikâye düşündük. John, daha önce orada yaşamış biri hakkında karanlık bir sırrı olan bir kasabanın hikâyesini düşünmüştü ve böylece şeytan geri döndü. İşte bu Halloween’i meydana getirdi.

 

Hill kadın karakterlerin diyaloglarını yazarken, Carpenter Loomis’in Michael Myers’ın kötülüğü hakkındaki konuşmalarını kaleme almıştır. Senaryodaki detayların çoğu Carpenter ve Hill’in gençlik dönemi ve kariyerinin ilk yıllarından alınmıştır. Kurgusal Haddonfield kasabasının adı, Hill’in büyüdüğü New Jersey’e bağlı aynı isimli kasabadan ve filmdeki sokak isimlerinin çoğu Carpenter’ın bir dönem yaşadığı Kentucky’nin Bowling Green şehrinden alınmıştır. Laurie Strode Carpenter’ın eski kız arkadaşının adı, Michael Myers ise Yablans ile birlikte Assault on Precinct 13 filminin Avrupa’daki çeşitli film festivallerinde yayınlanmasında emeği geçen bir İngiliz yapımcısının adıdır. Carpenter, Tommy Doyle karakterini Arka Pencere (1954) filmindeki Dedektif Teğmen Thomas J. Doyle (Wendell Corey) karakterinin adıyla tesmiye etmiştir. Dr. Loomis’e Sapık filmindeki Marion Crane  (Janet Leigh)’in erkek arkadaşı Sam Loomis (John Gavin)’in adını koyarak Alfred Hitchcock’u yâd etmiştir. Şerif Leigh Brackett ise bir senaryo yazarının adını taşımaktadır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Yabanc%C4%B1_(film))

John Carpenter son 40 yılın en eğlenceli, en doyurucu, en kaliteli korku ve bilim kurgu filmlerine imza atmış, modern Amerikan sinemasının en saygıdeğer isimlerinden birisidir. Halloween günümüzde basit, alışılagelmiş tarza bir film olarak görülmesine rağmen 30 yıl sonra bile akılda kalan etkileyici müziği, yavaş seyirciyi sarıp sarmalayan, tüyler ürpertici süspansı ve şok edici finali ile korku tarihinin tartışılmaz başyapıtlarından birine imza attı Carpenter. Hiçbirini o’nun yönetmediği,  her bölümü bir öncekinden daha çok kan ve şiddete odaklanan yedi devam filmi yüzünden günümüz seyircisi, Carpenter’ın orijinal filmde kan ve şiddet efektleri kullanmadan, en basit yöntemlerle ne kadar çok korkutucu bir deneyim yarattığını unutmuş gibi. Filmde Laurie Strode karakteri başta olmak üzere, bütün kurbanlara sempati duyuyoruz. Bu sayede onlar tehlikeye girdikçe, biz de tehlikede olduğumuz hissine kapılıyoruz.

Tarihçi Nicholas Rogers’a göre film eleştirmenleri Carpenter’ın çekimi ve kamera çalışmasının filme büyük başarı kazandırdığını iddia etmektedir.  Roger şöyle demiştir: “Şiddeti ekrana getirmek kolaydır. Zor olan bunu iyi yapabilmektir. Carpenter tuhaf bir şekilde becerikli. Mesela kompozisyonun ön planının kullanımı hakkında. Gerilim sevenler bilir, ön plan çok önemlidir…” Siyah bir zemin üzerinde kabaktan yapılmış bir fenerin bulunduğu açılış jeneriği, kurduğu atmosferi filmin tamamına yaymıştır. Bir yandan ana jenerik müziği çalarken, kamera yavaşça fenerin sol gözüne yaklaşmaktadır. Kamera tamamen yaklaştıktan sonra fenerin ışığı söner. Film tarihçisi J.P. Telotte’ye göre açılış sahnesi filmin, kişilerin kendilerini, başkalarını nasıl gördüklerine ve algılama biçimlerine yönelik olacağını göstermektedir. Konu tasarımı yapılırken Yablans şu gibi öneriler getirmiştir: “İzleyiciler hiçbir şey görmemeli. Neyin onları korkuttuğunu düşünüyorlarsa o olmalı.” ( Kaya Özkaracalar, Gece Yarısı Filmleri, +1 Kitap 2006 )

Siyah bir zemin üzerinde kabaktan yapılmış bir fenerin bulunduğu açılış jeneriği, kurduğu atmosferi filmin tamamına yaymıştır. Bir yandan ana jenerik müziği çalarken, kamera yavaşça fenerin sol gözüne yaklaşmaktadır. Kamera tamamen yaklaştıktan sonra fenerin ışığı söner. Film tarihçisi J.P. Telotte’ye göre açılış sahnesi filmin, kişilerin kendilerini, başkalarını nasıl gördüklerine ve algılama biçimlerine yönelik olacağını göstermektedir.] Konu tasarımı yapılırken Yablans şu gibi öneriler getirmiştir: “İzleyiciler hiçbir şey görmemeli. Neyin onları korkuttuğunu düşünüyorlarsa o olmalı.” Carpenter Yablans’ın önerisine tam anlamıyla uymuştur. Sahnelerin çoğunu Michael Myers’ın görüş noktasından çekmiş ve seyirciyi filme ortak etmiştir. Bununla birlikte Carpenter bu yönteme veya steadicam kullanımına yer veren ilk yönetmen değildir. Örneğin Sapık’ın ilk sahnesinde de röntgenleme olayı vardır. Telotte ana karakterin gözünden yapılan bakış açışı yüzünden seyircilerin, kendilerini birbirini izleyen olayların içinde gibi hissettiklerini belirtmiştir. Black Christmas (1974) ile birlikte Yabancı da olayları izleyiciye katilin gözünden sunmuştur. (Badley, Linda (1995). Film, Horror, and the Body Fantastic. Greenwood Press.)

Michael’ın röntgencilik yaptığı ilk sahne, Michael’ın palyaço maskesinin göz deliklerinden görülen Judith Myers cinayetidir. Bir eleştirmene göre katilin bakış açısını göstermek için kullanılan birinci şahıs kamerası, filmin başarısında önemli rol oynamıştır. Ayrıca film izleyicileri failin saldırgan bakışını benimseye ve derin soluk seslerini ile ayak seslerini duymaya davet etmiştir. Carpenter’ın, Alfred Hitchcock’un Sapık (1960) filminden aldığı diğer bir teknik gore ve kan kullanımına kısıtlama yapılmasıdır. Hill filmin kanlı olmasını istemediklerini bizzat dile getirmiştir. Film analizcilerinin “false startle” diye tabir ettikleri bir teknik filmde kullanılmıştır. Bu tekniğe göre katiller, takipçiler veya canavarlar aniden seyircinin görüş alanına girer ya da karakterlerden birine yavaşça yaklaşır. Carpenter, korkunun doğuracağı etkiyi yaratmak için film ekibiyle birlikte çalışmıştır. Curtis, sahnelerin sırasına göre çekilmeyişi ve kendisinin hangi sahnede ne seviyede korkması gerektiğini bilmeyişi yüzünden Carpenter’ın bir “korku metre” yaptığını aktarmıştır. Bu sayacın gösterdiği değere göre Curtis, yüz ifadesini ve çığlığının tonunu değiştirmiştir. (Johnson, Kenneth (Kış 1993). “The Point of View of the Wandering Camera”. Cinema Journal: S. 32, s. 49-56.)

Black Christmas (1974) ile birlikte Yabancı da olayları izleyiciye katilin gözünden sunmuştur. Michael’ın röntgencilik yaptığı ilk sahne, Michael’ın palyaço maskesinin göz deliklerinden görülen Judith Myers cinayetidir. Bir eleştirmene göre katilin bakış açısını göstermek için kullanılan birinci şahıs kamerası, filmin başarısında önemli rol oynamıştır. Ayrıca film izleyicileri failin saldırgan bakışını benimseye ve derin soluk seslerini ile ayak seslerini duymaya davet etmiştir. Carpenter’ın, Alfred Hitchcock ‘un  Sapık  (1960) filminden aldığı diğer bir teknik göre ve kan kullanımına kısıtlama yapılmasıdır. Hill filmin kanlı olmasını istemediklerini bizzat dile getirmiştir. Carpenter, korkunun doğuracağı etkiyi yaratmak için film ekibiyle birlikte çalışmıştır. Curtis, sahnelerin sırasına göre çekilmeyişi ve kendisinin hangi sahnede ne seviyede korkması gerektiğini bilmeyişi yüzünden Carpenter’ın bir “korku metre” yaptığını aktarmıştır. Bu sayacın gösterdiği değere göre Curtis, yüz ifadesini ve çığlığının tonunu değiştirmiştir

Kötülüğün diğer adı olan Michael Myers’ın Cadılar Bayramının gölgesinde yüzüne taktığı sprey boyayla beyaza boyanmış ve kenarlarından saçlar fırlayan maske sayesinde dehşet saçan bir canidir. Her zaman var olan bir doğaüstü gücün izlerini taşıyan Michael, her zaman gölgelerin ardına saklanır.

Filmle ilgili birçok önemli noktadan biri de Michael’ın ima edilen doğaüstü gücüdür. Bugünlerde korku sahnelerinde doğaüstü güçlere sahip kötü adamları göstermek artık yaygın olsa da, o zamanlar bir caninin daha önce de yaşamış doğaüstü güçlere sahip bir çılgında vücut bulması daha önce yapılmış bir şey değildi -Psycho (Sapık)’ta bile. Michael, nereye saklanacağını, kadın (veya erkek) kahramanımızın nereye saklanacağını, gölgelerin arasına nasıl gizleneceğini ve her zaman herkesten bir adım önde olmayı her zaman bilen bir canidir. Bir çalının önünde kendini gösterebilir ve hemen arkasından sonsuza kadar kaybolabilir.

Myers’ın öldürmek için bir nedeni yoktur. Ayrıca, Michael’i sürekli perdede göstermek yerine ağır ağır ve parça parça ortaya çıkarıyordu. Önce omuzlar. Sonra kafasının arkası. Sonra uzaktan yüzü. Sonra daha yakından. Ama o hiçbir zaman gündüzleri veya kameranın tam önünde dolaşmıyordu çünkü bu, filmin ürkütücülüğünü tamamen yok edebilirdi. Myers’ın filmin sonlarına doğru karanlıkta göründüğü ve en nihayetinde çok kısa bir süre maskesini çıkardığı zaman bile onu gerçekten gördüğümüz hissine kapılmıyoruz. O hala karanlık bir figür.

Halloween : Korku Sinemasındaki Yeri ve Önemi

Özellikle 1970’ler sonu, 1980’ler döneminde yükselişe geçen korku sineması alt türü teen-slasher içerisinde önemli bir yere sahip olan Halloween içerdiği muhafazakar yapı ve göndermeleri ile türün en önemli temsilcilerinden birisi olmuştur. John Carpenter ve Debra Hill’in senaryosunu üstlendiği film Michael Myers adlı bir çocuğun ablasını bir gece erkek arkadaşı ile seks yaparken görüp öldürmesinden sonra akıl hastanesine kapatılışını, yıllar sonra akıl hastanesinden kaçıp diğer kardeşini öldürmek için geri dönüşünü konu almaktadır. Yükselen Amerikan muhafazakarlığı ile bire bir örtüşen konu ile akıllara kazınan film dönemin yine aynı tür içerisinde saygın yerlere sahip A Nightmare On Elm Street, 13th Friday arasında sayılmaktadır. Tıpkı diğer filmlerde olduğu gibi yine hippi dönemi sonrası çığrından çıkmış Amerikan gençliğine muhafazakar tokat gibi gelmiştir.

Filmde maskeli katil Michael Myers yıllar sonra kız kardeşini öldürmek için Haddonfield’e döner. Bununla beraber Michael Myers’ı çok iyi tanıyan Dr. Sam Loomis’te Myers’ın peşinden cinayeti işlemesine engel olmak için gider. Dr. Loomis, Myers’ın geçirdiği travmatik çocukluğu bildiğinden ve yıllarca onu tedavi etmeye çalıştığından Myers’ı en iyi tanıyan kişidir. Onun peşinden Haddonfield’ giden Dr. Loomis, Myers ve kız kardeşi Laurie arasında amansız bir kovalamaca başlar.

Bu filmde teen-slasher türünün belirli özelliklerini görmek mümkündür. Gençlerin yoldan çıkmışlığı ise bu sefer namuslu ve içe kapanık Laurie’nin çevresindeki arkadaşları çevresinde şekillenir. Laurie burada saflığı temizliği temsil etmektedir. Ancak şeytani varlık Michael Myers aynı kandan geldiği halde kötülüğün temsilidir. Burada bir çatışma söz konusudur. Çatışma iyi olan dinamikler ile kötünün arasında geçerken iyi kötü, kötü de iyi olur. Yani saf ve namuslu Laurie ile psikopat katil kardeşi rolleri değişirler. Burada intikamcının kurban, kurbanın intikamcı olması yatmaktadır.

Kurban Katil, Katil Kurbandır

Bu paradoksta anlatılan aslında kurbanların katillerini öldürmek için ne kadar saf olurlarsa olsunlar bir katile dönüştükleri dolayısı ile melekten şeytana bir geçiş yaptıklarının altı çizilir. Bu istem dışı bir durum olsa da şartlar bunu gerektirir. Hakem konumundaki Dr. Loomis ise saflığı temsil eden Laurie’yi korumaya çalışırken şeytanı temsil eden Michael Myers’a ile geçmişe dayalı duygusal bir kurmaktadır. Bu nedenle Dr. Loomis’in filmde hakem rolünü üstlendiği ve olayları yönettiğini düşünebiliriz.

Amerikan gençliğinin yoldan çıkması; seks, alkol, uyuşturucu saplantıları ile dağınık ve savrulmuş bir yaşam sürmeleri filmlerde pek çok kez eleştirilmiştir. Özellikle korku sinemasının bu alt türünde gençlerin katledildiği teen-slasher’da ceza mekanizması daima bu gençlerin üzerinde işler. Ailelerin sorumsuzlukları ile hayatları savrulan gençlerin günahları belki de ailelerin günahlarıdır. Ancak bunun cezasını günümüz trendleri ile birlikte yükseliş gösteren, muhafazakar kesimin günah olarak nitelendirdiği bir takım dinamikleri uygulayan gençler çekmektedir. Muhafazakar kesimin dini referans alarak günah olarak nitelendirdiği bu tip davranışlar cezalandırılmalıdır. Bu mekanizmanın işlemesi için daima korkulan bir temsili karakter yaratılmalıdır. Teen-slasher alt türü ise bu tip karakterleri sinema içerisinde ziyadesiyle sağlam bir şekilde ortaya koymaktadır. Katiller genelde sorunlu, çocuklukları travmalarla geçmiş, ailesi tarafından istismara uğramış tiplerdir. Bu da onların ne denli acı çektiğini ve günümüz pervasız gençlerini cezalandırmak için en uygun tipler olduğunu göstermektedir.

Tıpkı 13th Friday’deki Jason karakterinde olduğu gibi ailevi bir travma ile psikolojik rahatsızlığı bulunan ve ailesini hedef alan Michael Myers’ın bu hırsı kardeşinin erkek arkadaşı ile seks yapmasının yanlış olacağını düşünmesinden gelmektedir. Kız kardeşini defalarca bıçaklayan 13 yaşındaki Michael Myers Amerika’nın masum yüzüdür. Ancak bu masum yüz gerektiği yerde ceza mekanizmasını da etik ahlak kurallarını arkasına alarak uygulamaktadır.

Sinemada Ahlaki Çöküşün Yansımaları

Halloween gibi teen-slasher filmler Amerika’daki ahlaki çöküşü ziyadesiyle sergilerler. Bu ahlaki çöküşün ise bir sorumlusunu ararlar. Tabii bu sorumlunun bir şekilde ceza çekmesi istenir. Örneğin Amerikan reklam piyasasında bir malın satışı için en öncelikle seks objesi kullanılmaktadır. Elektronikten otomobile, elektronik eşyadan alkollü içki ve kahveye kadar tüm tanıtımlarda kadın vücudu ön plandadır. Amerika’nın uzun süredir reklamlarda kullandığı bu sistem her ne kadar ticari anlamda başarı sağlasa da ahlaki çöküşün zil seslerini de çalmaktadır. Ortaya çıkan muhafazkar sesler bunların yanlış olduğunu söylese de kapitalist sistemde ahlaki değerler paranın yerini tutmaz. ABD Başkan Yardımcısının bir konuşmasında 250 milyon ABD nüfusunun 64 milyon 250 bininin evlilik dışı doğum neticesinde meydana geldiğini açıklamıştır. Amerikan korku sinemasında büyük yer kaplayan aile travması ve trajedisi yine bu olumsuz durumu simgeler. Babası veya annesi küçük yaşta boşanmış olan küçük çocukların psikolojik süreçten nasıl geçtiği perdeye yansıtılır.

Bu tip travmatik durumların neticesinde yozlaşmanın sinyalleri verilirken bunun önüne ancak bir ceza mekanizması ile geçilebileceği düşünülmüştür. Bu sinemada öldürme fiili ile gerçekleşse de panellerde bu durum ‘eğer kötülük yaparsanız Tanrı sizi cezalandırır’ şeklinde yansıtılmaktadır. Cezadan kasıt ise yine dini temellere dayanarak öteki dünyada cezalandırılmalıdır. Teen-slasher türünde ise bu ceza bizzat yaşadıkları dünyada yine Tanrı veya dolaylı yoldan şeytan tarafından verilmektedir. Şeytan Tanrı’nın bir nevi cezalandırma aracıdır. Michael Myers ablasını cezalandırır, ablasının bu ahlaksızlığının tüm ailede olacağını düşünen Michael yıllar sonra akıl hastanesinden kaçar ve diğer kız kardeşini öldürmeye çalışmak ister. Aslında saf ve içe kapanık bir kız olan Lauire de bir anda kötüleştirilmiş ve cezayı hak eden binlerce çocuktan biri haline dönüştürülmüştür. Lauire’nin tek isteği bu kabustan uyanmaktır.

Maskeli Katil, Cezanın Yüzü

Teen-slasher alt türünde daima bir ‘maskeli katil’ metaforu bulunmaktadır. Bunun anlamı çoğunlukla verilen cezanın kişiselden öte ilahi bir adalet ile geldiğidir. Her ne kadar filmlerde katillerin isimleri belli olsa da maskeler kişinin kişiliğini örtmekte ve saf ceza mekanizmasını çalıştırmaktadır. Eskiden masum olan bir çocuk maskeyi taktığı andan itibaren Tanrı’nın eli olacak ve günahkarlara gerekli cezayı bizzat verecektir. Bir gencin ahlâk anlayışı, çocuğun ahlâk anlayışı ile aynı olmadığı gibi, olgun bir yetişkinin ahlâk anlayışıyla da aynı olmayacaktır. Ancak dogmatik normlar ve kültürlere göre belirlenmiş ahlaki değerler milletlerin yazısız değerleri olmuşturlar. Bunda dini temel alan muhafazakar kesimin görüşünün keskinliği nettir.

Ahlak gelişimi, ahlak alanına ilişkin davranışlar, duygu ve düşüncelerle zaman içinde meydana gelen değişmelerle oturur. Ahlak gelişimi aile bireyleri, çevrenin etkileşimi ile şekillenir. Ahlâk gelişimi, toplum tarafından kabul gören davranışlar ile desteklenir ve kabul edilmeyenler cezalandırılır. Bu sistemde toplum içerisinde kabul görmüş genel ahlak kurallarına uymayanlar cezalandırılır ki genel olarak korku sinemasında görülen ve altı çizilen durum budur.

En ıssız bir adada en ilkel kabilede bile ahlaki normlar ön plandadır ve bu genel kabul görmüş ahlaki normların dışına çıkıldığı takdirde kişi cezalandırılır. Bu cezalandırma geçmişte idamlara kadar varırken günümüzde toplumdan dışlama, hor görme, aşağılama gibi davranışlarla karşılık bulur. Her kültürün ahlaki yapısı ve cezalandırma sistemi farklıdır. Ama genel olarak şunu söylemek mümkündür; korku sinemasında teen-slasher türü ahlaki normlar üzerine oturtulmuş ve dini referanslarla donatılmış ceza filmlerini oluşturur. Bu cezanın bedelini gençlerin çekmesi ise en alt kesimden en üst kesime muhafazakar tarafın gençliği suçlamasıdır.

Tür İçerisindeki Göndermeler

Halloween tür içerisinde tıpkı akran filmlerinde olduğu gibi en uygun göndermelerle hedefine ulaşmaktadır. İnanç, ahlak gibi normların altı çizilmekle beraber bu normların dışına çıkan gençlerin bir bir katledilmesi söz konusudur. Bu katledilme durumu tıpkı diğer türdeş filmlerde olduğu gibi kesici bir alet tarafından yapılmaktadır. Kesici alet, eski çağlardan beri kurban için kullanılan bir alettir. Bunun seçimi ise geçmişe bir nevi göndermedir. Gençler aslında bir nevi kurban konumundadırlar.

Eski inanışlarda ve özellikle orta çağ döneminde yer alan insan kurban etme ritüelleri korku sinemasında ceza kapsamında günahkarı kurban etme şekline bürünmüştür. Tanrı’ya adak vermek, kötülüklerden uzak durmak demekti. Tanrı kurban veren kabileyi ya da toplumu kötülüklerden uzak tutacaktı. Bunun karşılığında günahkar ya da günahkar olduğu düşünülen kişiler sunulurdu. Yakmak veya kesmek sureti ile en eski yöntemlerle kurban verilmesi teen-slasher alt türünde kesici alet ile ifade edilmektedir. Bıçak, saf çelik ve cezalandırıcıdır.

Peki, doğru yöntem bu mudur? Cezayı hak eden gençler katledilmeli midir? Tabii ki filmler bu sorulara yanıt aramazlar. Filmler genel ahlaki normları uygulayarak çocuğun ölmesine yani yeniden saf olmasına odaklanmaktadır. Halloween’da akıl hastanesine küçük yaşta kapatılan Michael Myers o küçük yaşında ahlaki değerler uğruna mı bu cinayeti işlemiştir, yoksa toplumun istediği ve görmek istediği görevi mi yerine getirmiştir. Toplum kendi kurallarına uymayanların cezalandırılmasını görmek ister. Bu daima böyle olmuştur. Ahlaki değerlerden bu kadar çok dem vuran teen-slasher filmler dini ve ahlaki referansları filmlerde açık ve net şekilde belirtirler. Bir rahip, rahibe, bir kilise, incilden ayetler gibi bir takım alıntılar ile bilinç altımıza yerleşirler. Bilinç altımızda ‘din bunu diyor’ adı altında katile emrin verilmesi meşrulaştırılır. Günümüzde dahi etkisi olan bu söylemin filmlerde kontrol mekanizmasını ele geçirmesi doğal değil midir?

Katilin Meşru Misyonu

Katile verilen bu meşru misyon onu seyircinin gözünde de yüceltmektedir. Katil her ne kadar insan öldürse de yaptığı din ve ahlaki normlar için olduğundan seyirci katilin katlettiği gençlerle empati kurmaz, onlara acımaz. Bu da korku sinemasında sıklıkla gördüğümüz bir durumdur. Seyircinin hipnotize olmuş gibi hikayenin içine girmesi, günahkar gençlerden çok aralarındaki masum gencin kurtulmasına yönelik dilekleri de muhafazakar ölçütlerde değerlendirilebilir. Nitekim Michael Myers’ın kardeşi Laurie masumluğu ifade ederken onun ölmesini istemeyen seyirci ceza mekanizması Michael Myers’ın ölmesini ister. Ancak Laurie’nin yoldan çıkmış, seks ve uyuşturucu ile kendilerinden geçmiş arkadaşlarına kimse üzülmez. Bu da yine seyircide onlar cezayı hak ediyorlardı algısı uyandırmak için yapılmaktadır.

Katile verilen bu meşru görev, muhafazakarların sağ yumruğudur ve filmin sonunda kurtulan genç doğru yolu bulmuştur. Çünkü dersini almıştır. Eğer yine o raydan çıkan hayat tarzını seçerse başına neler geleceğini biliyordur. Bu da Amerikan gençliğine verilmek istenen en önemli derslerden birisidir. Lauire filmin sonunda kurtulur ancak bütün arkadaşları ölmüştür. Sağ kalan tek kişi masumluğun simgelediği Lauire’dir. Kardeşi Michael’ın elinden bin bir zorlukla kurtulmuştur ve bu kabus onu ölünceye kadar bırakmayacaktır.

Korku sinemasının alt türü olarak teen-slasher içerisinde önemli bir yeri olan Halloween bu bağlamda film içerisindeki ikonlar, göstergeler ve alt metinlerle muhafazakar bir yapı olduğunu seyirciye hissettiriyor. Günümüz korku sinemasında her ne kadar teen-slasher örnekleri olsa da bu yapının 70-80’ler korku sinemasına tarihi, politik ve kültürel olaylar bağlamında ışık tuttuğunun da altı çizilmelidir. Tıpkı dönemin politik zombi filmleri savaş karşıtlığı ve tüketim toplumuna o dönemin şartlarında ayna tutarkan muhafazakarlık kisvesi ile teen-slasher tür filmler de o dönemin şartlarını ve olaylarını yansıtmaktadır.

Dönemin Yansımaları ve Halloween’in İzinden Giden Filmler

Halloween 70’lerin muhafazakar yapısını yansıtırken kendisini taklit eden ya da kendisinden ilham alan pek çok yapımı da bu bağlamda etkilemiştir. Özellikle gençlerin öldüğü bu filmler günün Amerikan muhafazakarlığını buram buram yansıtırken yozlaşmanın getirisi ile Amerika’nın geldiği son noktayı da betimlemekteydi. Özellikle gençlerin kamp alanlarında öldüğü filmler 80’li yıllarda oldukça revaçtaydı. Bunun nedeni lise veya üniversitelerde kamp adı altında yapılan seks partilerinin muhafazakar kesimi oldukça sinirlendirmesi olarak görülmüştür. Öyle ki yaşları henüz 18 bile olmamış gençlerin orman kamplarındaki absürd ilişkileri, alkol ve uyuşturucu, doğanın güzelliğine bir tezat oluşturmaktaydı.

Amerika’nın içine girdiği savaşlar, politik rekabetler, ekonomik çöküş ve bunun sosyal yaşama yansımaları oldukça farklı olmuştur. Bu çöküş sadece ülkenin alt tabakasını değil üst tabakasını da etkileyen bir çöküştü. Global manada dünya lideri olan bir ülkenin kaos içerisine sürüklenmesi bu bağlamda insanların içe dönmesine de neden olmuştur. Teen-slasher alt türünün anlattığı savaş sonrası çığrından çıkan Amerikan gençliğinin cezalandırılması sadece muhafazakarlık adı altında değil sosyolojik bağlamda da bir anlam bulur. Sosyo ekonomik dengelerin sarsılması ile birlikte hırsızlığın tavan yapması, cinayetlerin artması, gayri meşru doğumlarım artması da Amerika’yı kaosa götüren etmenler arasındaydı.

İşte bu noktada bir içe dönüş ile Amerika’nın yeniden köklerine dönmesi gerekliydi. Bunu isteyen iç kesim toplumu, aksini savunan ve global zirvenin şizofren rüyalarını gören para babaları çatışma durumundaydılar. Bu çatışma tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi sinemada da yansımalar bulmuştur. Bu dönemde korku filmlerinin bu denli rağbet görmesi, okullarda gösterilmesi, alt metinlerinin doldurulması Amerika’nın bir öz eleştirisi olarak okunabilir.  80’ler sonrası yetişen Amerikan gençliği tutunacak bir şey bulamadıklarından bu yozlaşmış toplum normlarında sürüklenip gidiyorlardı. Onlara tutunacak bir şeylerin olduğunu hatırlatmak için kilise ve sivil toplum örgütleri harekete geçmişlerdi. Ancak hippi neslinin etkilerini yitirmediği Amerika’da bu kutsal normları oturtmak ve akıllara kazımak hiç kolay değildi.

Teen-slasher bu bağlamda bir muhafazakarlık örneği sergilerken unutulan değerlerin de hatırlatılmasında bir basamak niteliği taşımıştır. Bu öyle bir basamak ki hem muhafazakar kesimi memnun eden hem de dini öğretilerin bilinç altına bir şekilde sokulup Tanrı’nın yolundan gidilmesi gerektiğini vurgulayan bir şeydi. Peşi sıra çekilen pek çok film aynı formatta iken içerisinde barındırdığı ‘gizli’ değerler ile aslında mesajını gayet açık veriyordu. Tanrı’nın yasaklarına aldırış etmeyen, aç gözlülük yapan bir Amerika lanetlenmiştir. Bunu bu şekilde okuyan iç bölge ve kırsal insanı kaybolan değerleri etik çerçeveler zinciri ile yeniden hatırlatmak ve gençlerin geleceğin Amerika’sına bu değerlerle yürümesini istemekteydi. Zira endüstriyel bağlamda pek çok çalışma da bu yönde yapıldı. Sinema da bir şekilde kaybolan değerleri belirli göstergeler ve mesajlarla üstüne düşen şekilde vermekle yükümlüydü.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir