TAM BİR POPÜLER EDEBİYAT DERGİSİ DEĞİL, AMA TAM BİR ÇİZGİ ROMAN DERGİSİ DE DEĞİL. İKİSİNDEN DE BİRAZ ALMIŞ DAHA YOĞUN, DAHA ENTELEKTÜEL, DAHA FAZLA RESİMLİ, DAHA OKUNASI BİR DERGİ VAR KARŞIMIZDA.
Okuma yazmayı bilmediğim yaşlarımdan beri dergi okumayı sevmişimdir!
Ben çocukken Donald Amca, Mickey Mouse, Sonra Milliyet Kardeş, Miço, Penguen, Uykusuz, bir dönem çok başarılı bir iş olarak ortaya çıkan Tam Macera sevdiğim mizah ve çizgi roman dergilerindendi.
Ağır edebiyat dergilerine giriş yapmaya çalışsam da hiçbir zaman ısınamadım. Popüler Edebiyat dergilerini ise bir süre hayranlıkla takip etsem de, tekrara düştüklerini gördüğümde bir kenara koyuverdim.
Uykusuz ekibinden çıkan Hortlak dergisi bir nebze olsun okuma açlığımıza deva olsa da, haftalık dergiden hallice olan bu dergi de yeterince doyurucu gelmemişti.
YENİ BİR DERGİ, KARAKARGA
Karakarga dergisi, çıkış tarihi olarak tam da böyle bir aralığa denk geldi.
Dergiden ve çıkacağı tarihten Sosyal Medya aracılığıyla haberdar oldum. Nisanın ikinci günü aldım, evime geldim, okumaya başladım.
Niyetim bütün dergiyi bir oturuşta yavaş yavaş okuyarak düşüncelerimi yazmak olsa da yarısına geldiğimde biraz daha hızlı geçmeye karar verdim. Sıkıldığımdan değil, yoğun bir içerik var ve birkaç saat değil birkaç güne yayarak okumak daha keyifli olacak gibi.
POPÜLER EDEBİYAT İLE ÇİZGİ ROMANCILIK ARASINDA
İlk bakışta Karakarga’yı nereye koymalı diye sorarsanız eğer, Ot, Kafa gibi dergiler ile bundan dokuz yıl önce yine Nisan ayında yayına başlayan Tam Macera dergisi arasında bir yere yerleştiririm diyebilirim.
Popüler Edebiyat dergileri, başta da belirttiğim gibi, önce zevkle okuduğum, sonra ise sıkılmaya başladığım bir yayın türüydü. Çünkü hemen hepsinde benzer bir ruh hali vardı. Kapakta mutlaka o ay hayatını kaybetmiş ünlü bir sanatçı, yazıların geneline yayılmış bir depresiflik ve kaybedilmişlik, tükenmişlik, “yıkılmadım ama ayakta da değilim” halleri…
Açıkçası 90 kuşağının bu tarza yoğun ilgi gösteriyor olması da beni korkutmuyor değil.
Öte yandan Tam Macera, yüzde doksan bir çizgi roman dergisiydi. Dergide aylık birkaç çizgi roman ve çizgi roman araştırmalarının yanı sıra on puanı kırmama sebep olan, dokuzuncu sanatla pek ilgisi olmayan denemeler de vardı. Güzel bir dergiydi. Maalesef kısa sürdü. Arşivimde önemli bir yerde duruyor.
Karakarga, işte tam bu iki anlayışın arasında.
Tam bir popüler edebiyat dergisi değil, ama tam bir çizgi roman dergisi de değil. İkisinden de biraz almış daha yoğun, daha entelektüel, daha fazla resimli, daha okunası bir dergi var karşımızda.
İçerikteki yoğunluk ilk sayı olmasından mıdır, yoksa dergi gelecek sayılar da bu çeşitliliği koruyacak mı göreceğiz.
EDEBİYAT DERGİSİ, KANKA DERGİ
Çizgi roman, biraz havalarda gezen bir tür olduğundan, edebiyatla çok da yan yana gelmez. Ama çizgi roman dergisi niteliğini ortaya koyan Karakarga, kapağı çevirir çevirmez “edebi” yanına da vurgu yaparak Cemil Meriç’ten bir alıntı ve illüstrasyon ile selamlıyor bizi;
“Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi.”
Dergi ekibinden Murat Menteş’in, Gezi Parkı Olayları sırasında katıldığı bir televizyon programında “gençler baba devlet değil, kanka devlet istiyor” sözünü anımsadım burada. Karakarganın iddiası da bu gibi görünüyor; kanka olmak! Hatta belki “serseri ama taze ve sıcak”, özgür bir dergi olmak…
Takip eden çizgi roman ve yazılarda da bu yakınlığı görebiliyorsunuz. Dergi ve okuyucu arasında bir mesafe yok, aksine yazarı ya da çizeri ile oturup sohbet ediyormuş gibi ilerliyor sayfalar.
Ben en çok “Eflatun Nuri ve Arkadaşı Karga” hikâyesini sevdim. Karganın sinkaf ettiği yerde, kahkaha atmaktan kendimi alamadım. “+18, “Kominiz İlyas” ve “Metin Abiler Nasıl Tanıştı” da okumaktan zevk aldığım hikâyeler oldu.
Heil Moda’dan da yeni bir şeyler öğrendim.
Dehşet Bey çizgi roman eki ise tadımlık olmuş. Ona ayrı bir inceleme yazacağım…
DAİRE İÇİNDEKİ ALINTILAR…
Biraz da şekle bakarsak, Ot Dergisi’nden aşina olduğumuz bazı yöntemler dikkat çekiyor. Daire içindeki alıntılar ve aforizmalar. Benzer şekilde kullanılmış.
Yine derginin ilk sayfalarında “Böyle Başlar” başlığı altında kişi ve filmlerden aforizmalar alıntılanmış. En çok aklımda kalan Forrest Gump’ın “Annem her zaman hayatın bir kutu çikolata gibi olduğunu söylerdi. İçinde ne olduğunu bilemezsin” sözleri oldu.
Popüler edebiyat dergileri de artık bu noktada. Hepsi birer kutu çikolata gibi. Farklı şeyler istiyoruz ama pek bulamıyoruz. Karakarga bu noktada farklı şeyler sunmak anlamında başarılı görünüyor.
“Eee farklı diyosun kapak ne olacak” diyecek olursa, o konuya girmiyorum. Esinlenme ya da atıf gibi şeyler duymadınız mı?
Yazan, çizen, okuyan herkesin emeğine sağlık.