SAVAŞ GAZİLERİNİN SOKAKLARINDA DİLENCİLİK YAPTIĞI, SOĞUKTAN DONARAK ÖLDÜĞÜ ŞEHRİN, FARKLI YERLERİNDE BİRBİRİNDEN HABERSİZ PEK ÇOK İNSAN, ADETA BİR ŞEYLERİN İNFİLAK EDECEĞİNİ BİLİYOR VE BEKLİYOR.
Çizgi romanda çoğunlukla comics, biraz da fumetti tercih eden biri olarak Berlin, Taş Şehir, oldukça farklı bir okuma oldu benim için.
İncelemede ayrıntıları kaçırmayayım diye oldukça yavaş ve dikkatli okudum eseri. Sadece çizgi romandan çok, çizgilerle anlatılan bir roman tadı vardı diyebilirim.
Jason Lutes adlı Amerikalı çizgi romancının Berlin üçlemesinin ilk kitabı olan “Taş Şehir”, 1928 yılı Eylül’ünden, Berlin’deki olaylı 1 Mayıs gününe dek uzanan, şehrin gergin ve uçuruma doğru gittiği hissedilen panoramasını, insanlar üzerinden çiziyor. Farklı özelliklere sahip karakterler etrafında gelişen hikâyede okuyucu olarak siz, her şeyi gören, öğrenen, bilen ama müdahale edemeyen biri olarak eliniz kolunuz bağlı, kaçınılmaz sonu bekliyorsunuz.
FARKLI HAYATLAR, ORTAK BİR KADER
Hikâye genel olarak otuz yaşına merdiven dayamış bir sanat okulu öğrencisi Martha Muller ile mesleğini yapmaya çalışan bir gazeteci Kurt Severing etrafında gelişiyor. Martha, babasının istediği kişi ile evlenmeyi reddederek, kendi hayallerini yine kendi çabalarıyla gerçekleştirmeye çalışan bir karakter. Çizim yapıyor ve kendini geliştirmek istiyor.
Kurt ise şehirde büyüyen kutuplaşma ve siyasi hareketlere dâhil olmayan, olup biteni kaygıyla izleyen bir gazeteci. Martha ile yolları Berlin’e giden trende kesişiyor.
Marthe ve Kurt’ün yolları tanıştıktan sonra bir süre ayrılıyor. Tek başına bir dairede kalan Martha, ailesinin gönderdiği para ile geçinmeye çalışıyor. Daha sonra babasının para göndermeyi keseceğini anlayan genç kadın, tezgâhtarlık yapmaya başlıyor. Martha, kendini beğenmiş “burjuva kadınları”na tahammül edemeyerek çalıştığı işten ayrılıyor. Düştüğü bu zor durumda Kurt Severing’i aramaya karar veriyor.
HİKÂYEYİ ZENGİNLEŞTİREN SIRADAN KARAKTERLER
Öte yandan diğer karakterler, yaratılan Berlin atmosferine çeşitlilik katıyor. Komünist olmayan eşi tarafından kızları ile birlikte terk edilen Gudrun, partili yoldaşları tarafından farklı bir daire ve işe yerleştirilerek ayakta kalmaya çalışıyor. Özellikle Gudrun ve eşi arasındaki diyaloglarda komünist-nasyonel sosyalist ayrışmasının ailelere kadar nasıl işlediği dikkat çekici şekilde anlatılmış.
Martha’nın sanat okulunda edindiği arkadaşlardan biri olan Anna ise, Martha’ya ilgi duyan genç bir kız. Ne var ki Martha ona karşı ilgi duymuyor. Açıkçası ben Martha’nın kadın olduğunu anlayamadım. Kısa saçlar ve erkek kıyafetleri içinde garip isimli bir adam sanmıştım.
Diğer karakterlerden David ise komünistlerin mücadelesi içinde yer alan, Yahudi bir ailenin çocuğu. Partisinin gazetelerini satıyor, ideolojisini öğreniyor.

Savaş gazilerinin sokaklarında dilencilik yaptığı, soğuktan donarak öldüğü şehrin, farklı yerlerinde birbirinden habersiz pek çok insan, adeta bir şeylerin infilak edeceğini biliyor ve bekliyor.
ALT VE ÜST METİN; İNSANLAR VE ŞEHİR
Anlatım iki yönlü. Üst metinde şehrin yaşadığı sancılı süreç işlenirken, alt metinde karakterlerin günlük hayatları, geçim derdi, ideolojik kutuplaşmalar, aşk, cinsellik gibi konular anlatılıyor. Okuyucu sürekliliği kaçırmıyor. Bu anlatım tarzı nedeniyle bir yanda genel görüntüyü takip ederken, diğer yandan karakterlerin yaşadıkları ile farklı duygulara kapılabiliyorsunuz. Açıkçası beni en çok etkileyen karakterlerden biri Gudrun oldu. Gudrun, yukarıda da anlattığımız gibi, komünist olması nedeniyle eşi tarafından terk ediliyor. Oğlunu bırakarak iki kızıyla ayakta kalmaya çalışan kadın, kendisine yakınlaşmaya çalışan ve ayrı fakat hâlâ evli olduğu kocası ile aynı adı taşıyan Otto’ya karşılık vermeyerek evliliğine bağlılığını gösteriyor.
Öte yandan, Yahudilerin, nasyonel sosyalistler tarafından baskı görmeye başlaması, komünistler ile Naziler arasında devlet düzenini korumaya çalışanlar gibi konular da alt metinde işleniyor.
FRANKOFON ÇİZGİLER
Berlin, Taş Şehir’in yazar ve çizeri Jason Lutes aslen Amerikalı. Fakat klasik comics tarzından epey uzak. Paneller adeta EsseGesse çizgi romanı gibi yerleştirilmiş. Sıralı kare ve dikdörtgenler. Çizgiler ise daha ciddi bir frankofon tarzı barındırıyor. Wikipedia’da yaptığım küçük araştırmada, Lutes’in Asterix ve TenTen gibi serilerden esinlendiğini öğrendim.
Gözlem çizgilerin temelini oluşturuyor. Hikâye geçişlerinde kullanılan ayrıntılı şehir ve iç mekân tasvirleri oldukça dikkat çekici. Özellikle Berlin tasvirleri hikâyenin akışına katkı sağlıyor. Bir yandan da tanrısal bakış açınızı zenginleştiriyor.
Rolling Stone dergisinin 2014 yılında yayınladığı “Süper Kahraman Olmayan En İyi Elli Çizgi Roman” listesinde yer alan “Berlin, Taş Şehir” herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap değil. Çizgi roman ile ilgili, daha kıyıda köşede kalmış, farklı çalışmalar okumak isteyen bilinçli okur için hazırlanmış bir kitap. İçerdiği tarihsel noktalar da kitabın olumlu yanlarından biri. Sırada ikinci kitap “Duman Şehir” var. Üçüncü kitap “Işık Şehir” ise kendi ülkesinde henüz hazırlık aşamasındaymış. Bence bu üçleme eksik kalmamalı.
Berlin, Taş Şehir
Çıkış tarihi: Nisan 1996
Türkiye Yayıncı ve Çıkış Tarihi: Marmara Çizgi, 2010
Yazan ve Çizen: Jason Lutes
Çeviren: Seda Niğbolu
Mustafa Emre ÖZGEN
ozgen.me@gmail.com