Geleceğe Dönüş serisinin yaratıcılarından, senaristlerinden ve yapımcılarından biri olan Bob Gale’in yazıp yönettiği, Türk televizyonlarında “berbat ötesi bir çeviri ile” defalarca yayınlanan ama değeri bir türlü anlaşılamayan bir filmdir, Interstate 60. Masalsı senaryosu ile izleyiciyi bambalşka bir düyaya götürme potansiyeline sahip film, oyuncuları James Marsden, Gary Oldman, Amy Smart, Christopher Lloyd ve Michael J. Fox ile göz dolduruyor.
Film sadece 7 milyon dolar gibi ABD için çok düşük bir bütçeyle çekilmiş olmasına rağmen alt okumalara açık senaryosu filmi eşsiz kılıyor.
Zengin bir avukat olan babasının kendisi için kurduğu hayallerden bıkan neal oliver (james marsden),
doğum gününde bir dilek tutar ve gizemli yabancı o.w. grant (gary oldman), ona
kendisine aradığı cevapları bulabileceği bir bilardo topu hediye eder. (Fİlmde sekiz topu deniyor) O.W. Grant’ın bir isteği vardır. Neal’e
Ray (christopher lloyd) aracılığıyla taşıması için bir paket verir. Neal bu paketi paketi 60 numaralı otoyooldan giderek Denver’a götürecek ve Robin Fields isminde birine teslim edecekir. Nale, bunun için kanıyla kontrata imza atar. Yolculuk boyunca birbirinden ilginç insanlarla tanışır.
Bu arada yolda sadece kendisinin gördüğü pano reklamlarında Lynn Linden (Amy Smart) isimli genç bir kadına da platonik bir aşkla tutulur. Paketin içinde ne olduğu, Robin’in kim olduğu ve başına ne geleceği belli değildir. Üstelik yolda kendisini bekleyen bir katil de vardır.
Bu arada Nale, haritada 60 numaralı otoyolu bulamaz. Danışma bürosundan böyle bir otoyol olmadığını öğrenir. Görevli: “böyle bir yol yok. Ama olsaydı şurada olurdu” diyerek bir yeri gösterir. Nitekim Nale oraya gittiğinde, gizemli otoyola girecektir.
Birçok filmde –konu içinde konu- meselesine rastlamışsınızdır. Öyle ki bazen filmde bir kaç dakika işlenen konudan farklı bir film çıkabileceğini hissedersiniz. Buna en güzel örneklerden biri Altıncı His filminde yer alan üvey anne hikayesidir. Hikaye, filmden bağımsız gibi dursa da ana karakterin gelişiminde büyük rol oynar.
İşte, Interstate 60 filmi de ana karakterimizin gelişimine yardım eden bir çok küçük hikayecikten oluşuyor. Üstelik bu hikayeler izleyiciye bir şeyler fısıldarken fantastik öğelere de dayanıyor.
Filmde en akılda kalıcı hikayelerden biri de euphoria konulu öykü. Filmde euphoria kurtulmanın imkansız olduğu bir uyuşturucu. Ancak öyle bir şey ki, kullananlar euphoriayı tekrar kullanmak için herşeylerini feda edebiliyorlar.
Ancak asıl konu uyuşturucunun zararları değil. Bağımlılığın başka bir boyutu. Sevdikleriniz için nelerden vazgeçersiniz sorusu da diyebilir.
Kahramanımız her tarafta Euphorianın çok zararlı olduğunu yazan tabelalar olan bir kasabaya gelir. Ancak ölümcül olan bu madde rahatça kullanılmaktadır. (Tanıdık geldi mi?) Bir anne, euphoria bağımlısı olup evden kaçan oğlunu bulup onu götürmek için kahramanızdan yardım ister. Kadının oğlunu bir diskoda bulurlar. Çocuk dönmeyi reddeder. Sefil görüntüsüne rağmen inanılmaz derece mutludur. Annesinin oğlunu halini görmesi ile büründüğü perişan hali içimizi acıtır. Anne, oğlunun yanında kalmak istemektedir. Ancak euphoria kullanmadan orada kalması mümkün değildir. Anne, oğlunu seçer ve bir euphoria alarak o da bağımlı olur. Annenin çokmüş halden dünyanın en mutlu insanına döünüşmesi görülmeye değerdir. Normalde hala sefil durumdadır ama kendisini mutlu hissettiğini söyler. Artık kasabadaki çöp toplamak gibi işleri yapacak bir köle gibi çalışacaktır. Sadece bir miktar euphoria için…
Film, uyuşturucu sorunu gibi, Amerikan hukuk sistemini ve avukatları da eleştiriyor. Nitekim Bob Gale daha önce bunu Back to The Future filminde de yapmıştı. İkinci filmde, 2015 yılında Doktor artık gelecekte avukatların olmadığını ve davaların hemen sonuçlandığını söyler. Interstate filminde de avukatlar yüzünden davalar uzayıp gitmektedir. (Amerikada davalar aylarca sürdüğü zaman uzun sayılıyor olmalı. Bob Gale iyi ki bizde on sene süren davaları görmemiş)
Film bir “dilek” filmidir. Nasıl Nale sorularına bir cevap bulmayı dilemişse, yolda karşılaştığı herkes de bir şeyler dilemiştir. Oğluna kavuşmayı dileyen anne, mükemmel cinselliği arayan kadın, midesi küçük olduğu için çok yemek yemeyi dileyen adam gibi.
İşte çevirideki tuhaflıklardan bir kaç örnek:
Filmin sonunda, oğlunun sanatından bahsederken baba şöyle diyor:
It’s medium-ok
berbat çeviri: bu orta çağ.
Birebir çeviri: bu vasat.
Doğru çeviri teklifi: çok vasat.
Aynı sahnede Nale, odadan çıkarken resmi gösterir ve şöyle der:
And it’s upside down.
Berbat çeviri: ya da aşağı fırlat.
Doğru çeviri: ayrıca ters asmışsın (ters duruyor)
avukatlar kasabasında kadın avukat Nale’e şöyle der:
Hey, don’t look at my legs
berbat çeviri: bacaklarıma bakabilirsin.
Orta okul İngilizcesi ile yapılabilecek doğru çeviri: bacaklarıma bakma…