Müzikle başlayan hayatlar vardır, müzikle başlayan filmler gibi… Ama bazı hayatlar müzik için başlar, bazı filmlerin müzik için başlaması gibi…
İtalya’da operalarda keman çalan Paganini, muhteşem yeteneğine rağmen saygı görmüyor. Şeytan dedikleri varlık, filme Urbani olarak karşımıza çıksa da bu bana kalırsa tartışılacak bir konu, çünkü Urbani Paganinin yeteneğini fark eden ve ona saygı gösteren bir karakter. Zekâsı ve kabiliyetiyle Paganini’yi ikna etmekte zorlanmayarak ona bir anlaşma imzalatıyor. Urbani Paganini’ye kendisini hizmete adadığını söylerken vaat ettiği ün, şöhret, ihtişam ve imparatorluğun karşılığında ise ölümden sonra karşılaşmaları durumunda, Paganini’nin de onun için aynısını yapmasını istiyor. İnsanoğlu ve ölçülemeyen hırsı… Sonuçta, muhteşem bir yeteneği olan Paganini’de bir insandı .
Film efsanevi bir müzisyenin hayat hikâyesini konu aldığı için de müzik filmin merkezde yer alıyor . “The Devil’s Violinist” filmi tamamen müzikten oluşmasa da izleyiciye doyum sağlayacak kadar müziğe sahip.
Filmde olaylar Paganini’nin, maddi acıdan çöküş içerisine girmiş olan organizatör John Watson’ın durumunu kurtarmak için ün yapmış Paganini’yi İngiltere’ye konser davetini kabul etmesiyle başlıyor. Aslında Paganini oğlunu yalnız bırakmamak için daveti kabul etmek istemese de menajeri Urbani, Paganini’nin tüm parasını kumar ve içkiye harcadığı için zorla daveti kabul ettiriyor.
Paganini’nin başı, İngiltere’ye gelişinden beri peşinden ayrılmaya gazetecilerle ve otelin bir katını tamamen kiralayıp hak yediğini söyleyerek sürekli eylem yapan Erdemli Kadınlar Federasyonu ile derttedir. Eylem yüzünden otele yerleşemeyen Paganini, organizatör John Watson’ın evinde kalmaya başlar. Hiç evlenmeyen ve kadınlarla arası oldukça iyi olan Paganini, İngiltere’de organizatörün genç, güzel, zeki ve yetenekli kızı Charlotte’a âşık oluyor. Onu diğer kadınlardan farklı yapan özellik ise ilk anda Paganini’ye hayran olmaması. Paganini’ni karşısına çıkan her kadını elde edebilecek “şeytan tüyü” ne sahipken yüzü kadar kalbi de saf ve güzel olan Charlotte, Paganini’nin cazibesine hemen kapılmıyor. Charlotte’ın, Paganini’ye olan hayranlığı onun ilk keman çalışını duyduğu an başlıyor.
Paganini İngiltere’ye gelmiş olmasına rağmen bilet satışlarını yeterli düzeyde olmuyor. Bilet satışlarını arttıracak haber ise Paganini’nin bir gece Urbani ile birlikte gizlice gittiği barda keman gösterisi yapması oluyor. Paganini barda keman çalışı sırasında kemanın üç telinin koparak tek tel kalmasına rağmen, tek telle bile gerçekleştirdiği mükemmel performansı, onun halk tarafından, özellikle de “Times”ın gazetecisi Ethel Langham’ın dikkatini çekiyor.
Filmin en dikkat çekici müziği olan “Io Ti Penso Amore” ise, bar gecesinin ardından uyuyakalan Paganini’nin Charlotte’ın şarkı söylerken sesini duyarak, bestesini çalmaya başlaması ve Charlotte’ın müzikten etkilenerek Paganini’nin odasına gitmesiyle hayat buluyor denilebilir. Charlotte Paganini’nin bu bestesini duyduğunda ona karşı uyanan hisleri, Paganini’nin şarkıyı söylemesi için doğru kişiyi bulamadığını ve Charlotte’tan söylemesini istemesi üzerine daha da artıyor. Bu sahneyi izlerken İtalyanca bilmiyor olsanız bile, müziğin bıraktığı etkiyle aralarında gerçek bir aşkın olduğunu anlamak zor olmuyor.
Paganini’yi anlatan sözler ise Charlotte’ın “Who is the really you?(Gerçekten sen kimsin?) sorusuna cevabı oluyor:
“I lived to music.Everything I feel, I am, I wonna be.. I put into the music. I know myself but not many people do. I dont want many people do know me…”
(Ben müziğin içinde yaşıyorum. Hissettiğim her şey, ben, olmak istediğim… Hepsini müziğin içine koyuyorum. Ben kendimi tanıyorum ama çoğu insan beni tanımıyor. İnsanların beni tanımasını istemiyorum.)
Konser gecesi gelip çatar ama Paganini bir türlü ortalıklarda yoktur. Aynı zamanda Orkestranın da şefi olan organizatör John bir süre seyircileri müzikle oyalarken Paganini’nin son anda konsere çıkmaktan vazgeçmiş olabileceği korkusuyla zor anlar yaşar. Paganini ise John’un umudunu kaybettiği sırada giriş kapısından girip, seyircilerin arasından geçerken, kemanını çalarak sahneye gelir. Paganini’nin gözü, seyircilerin hayran hayran bakışları ve alkışları arasında müziğini yaparken sahne arkasında bulunan Charlotte’tadır. Konser sahnesinin dikkat çekici bir diğer bölümü de Paganini’nin keman çalışı sırasında Urbani’nin yaptığı gölge oyunudur. Gölge oyununda Paganini’nin arkasında gitgide büyüyen bir şeytan vardır.
Konserin son parçasından önce, İngiltere’ye geldiğinden beri Paganini’nin hiç prova yapmamasından şikâyetçi olan orkestranın başkemancısı Paganini’nin yanına gelerek şöyle der:
“6 sente kemanımı alabilirsin. Bugün duyduklarımdan sonra ona bir daha dokunamam.”
Konserin son parçası ise Charlotte’ın sesi ile hayat bulan şarkıdır. Sahneye çıkmadan önce ilk ve son kez öpüşen âşıklar, sahnede bir diğer aşkları müziğin büyüsüyle, aşklarıyla birlikte sahnede büyürler. Bu durumdan rahatsız olan iki kişi vardır: Urbani ve Ethel Langham.
Konser sonrası oluşan izdiham nedeniyle bir araya gelemeyen Paganini ve Charlotte’un arası Urbani’nin oynadığı oyun yüzünden açılır. Charlotte’un üne kavuşması da gazeteci Ethel Langham’ın yaptığı, Paganini’nin genç kadınları baştan çıkardığı haber ile halkı ve Erdemli Kadınlar Federasyonu üyelerini kışkırtmasıyla olur.
Oğlunun yanına dönen Paganini, Paris’te açtığı kumarhanede başarılı olamaz. Bu sırada Charlotte ise tanınmış bir opera sanatçısı haline gelmiştir.
Paganini işlerinin kötü gitmesi ve hastalığı sebebiyle emekliye ayrılarak İtalya’da tutuğu evde oğlu ile birlikte yaşamaya başlar. Bu evde sololarını ve konçertolarını kâğıda döker. Gittikçe kötüleşen hastalığına rağmen Charlotte’u aklından çıkaramaz.
Ve bazı filmler en güzel aşk şarkısıyla biter, en güzel şarkıyla başlayan aşklar gibi…