Ingmar BERGMAN ve Sineması

Ingmar BERGMAN (14 Temmuz 1918 – 30 Temmuz 2007)
Oyun yazarı ve yönetmen olan Bergman, bir Protestan papazının oğlu olarak 1918’de İsveç Uppsala’da doğmuştur. Kült oyuncuları Liv Ullmann ve Max von Sydow’dur. 30 Temmuz 2007’de sabahın erken saatlerinde İsveç’te Fårö adasındaki evinde 89 yaşında ölmüştür. Kızı Eva Bergman tarafından uykusunda öldüğü açıklanmıştır. Bergman 2005 yılında Time dergisi tarafından dünyanın yaşayan en büyük yönetmeni olarak nitelendirilmiştir. 9 defa en iyi yönetmen Oscar’ına aday gösterilen Bergman’ın eserleri, 1960, 1961 ve 1983 yıllarında En İyi Yabancı Film Akademi Ödülü’nün sahibi oldu.
Birçok filminde karakterleri, sanat çevreleri içine yerleştirmiştir. Filmlerinde tavrını daima kadınlardan yana koyar. Mizahi ve eğlenceli filmler de yapmıştır.

Bergman Sineması

Bergman bir papazın oğlu olarak sıkı bir disiplinle yetiştirilmiştir. Çelimsiz, içe dönük ve çekingen bir çocukluk dönemi geciren Bergman, çocukluğundaki sarsıcı deneyimlerini filmlerine yansıtıcaktır.
Çelimsiz, içe dönük ve çekingen bir çocukluk dönemi geçiren Bergman 16 yaşında öğrenci değiş-tokuş proramıyla Almanya’ya gönderilmiş ve “Hit’ler taraftarı” olarak ülkesine geri dönmüştür. Toplama kamplarının tüm kalıntılarını gördüğünde durumu başta kabullenmek istememiştir.

A weekend-long salute featuring five Academy Award¨-nominated and winning films by director Ingmar Bergman, pictured, will be presented by the Academy of Motion Picture Arts and Science beginning Friday, April 4, at 7 p.m. at the AcademyÕs Linwood Dunn Theater in Hollywood. Opening night will feature a screening of ÒFanny & AlexanderÓ and will present the premiere viewing of the touring installation ÒThe Man Who Asked Hard Questions.Ó It will also include a pre-screening panel discussion with actor Borje Ahlstedt and documentarian Marie Nyrerod, BergmanÕs friend and the director of ÒBergman Island.Ó

1937’de Stockholm Üniversitesi’ne tarih ve edebiyat okumak üzere yazılır. Bu dönemde sanat çevreleri ve özellikle genç tiyatro gruplarıyla ilişki kurarak tiyatro yönetmenliğiyle ilgilenmeye başlamıştır.
1976 yılında sahibi olduğu Personafilm’in vergi kaçırdığı suçlamasıyla tutuklanan Bergman ağır bir depresyon yaşar. Karolinska Hastane’sinin psikiyatri kliniğinde bir süre yatmıştır.
Bergman’ın bu hayat deneyimleri filmlerinde bir şekilde izlerini taşır. Bu deneyimler bazen bir konu olarak filmi oluşturur, bazen de kahramanların karakteristik özelliği olarak karşımıza çıkar.
Bergman’ın filmlerinde temalar anlaşılması kolay ve açık bir şekilde söylenir. “Genellikle kadın-erkek ya da kadın-kadın ilişkilerini, dinle ilgili sorunlarını, Tanrıyla olan hesaplaşmasını, intikam, yalnızlık, ihanet, yabancılaşma, ölüm gbi evrensel temaları tüm incelikleriyle işleyen Bergman, ailesinin etkilerini ve aldığı din eğitiminin izlerini de beyaz perdeye taır. Filmlerinde Lutherci bir papazın oğlu oldığunu zaman zaman belli eden yönetmenin yaşamından çeşitli izlere rastlamak olasıdır.”( Öztürk S R (2000) Sinemada Kadın Olmak, Alan Yayınları, İstanbul.)

“Bergman’ın gizemi öldürdüğü için renkten hoşlanmadığını, ışığa önem verdiğini veilk filmlerinden bazılarında karmaşık kamera hareketlerini denediğini görürüz. Fakat kendisi onu büyük bir yönetmen yapan yakın ekimlerinden, fondaki ses üzerine yaptıüı çalışmlardan, iç ve dış mekanlarda çerçeve içinde oluşturduğu karmaşık kompozisyonlardan hiç bahsetmez. Bergman’ın filmlerinin otobiyografik olması, onlara kendi içinde bir düzen verirken onları aynı zamanda önemli ve özgün kılar.”( Elsaesser T (Temmuz- Eylül 1995) Avrupa Sanat Sineması, Gülşen Sayın (çev), 25. Kare, Sayı 12, 4-9.)
Bergman’ın yapıtlarında en çok göze çarpan temalardan biri de intihardır. “Büyülü Fener’de birkaç defa intihar etmeyi aklından geirdiğini yazmıştır. Kırk iki filminden on üçünde intihar merkezi önem kazanmış ve intihar etmeyi dşündüğünü itiraf etmişse de Bergman hiç intihar girişiminde bulunmamıştır. intiharın bu denli önemli olması, çocukluk zamanında ağabeyinin intihar girişiminde bulunmuş olmasından kaynaklı olabilir. Hiç intihar etmemesinin nedeni de ölüm korkusudur. Bergman, ölüm hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “Ölüm korkunç. Ölümün ardından ne geldiğini bilmiyoruz. İsa’nın şu söylediklerine, hani babasının evinde pek çok güzel oda varmış falan; ben buna inanmıyorum. Hayır teşekkürler. Ben kendi babamın evindeki odalardan kaçtım. Kendi babamdan da daha kötü olabilecek birisinin yanına taşınmak istemem. Ölüm beni açıklanamayan bir dehşete düşürüyor. Can acıtıcı olabileceğinden değil, hiçbir zaman uyanamayacağım korkunç düşlerle dolu olabileceğinden korkuyprum…” (Ay T (1994) Ingmar Bergman Sinemasında İntihar, 25. Kare, Sayı: 9, 71-100. )
Bergman’a göre film yapmak, en derinlerde gizli köklerine ulaşarak, çocukluğunun dünyasına yeniden inebilmektir. Nitekim Bergman da öyle yapmıştır. Fanny ve Alexander filmine mekan olarak çocukluğunun geçtiği Uppsala’yı seçerken, bu yere karşı saygıyı ve sevgiyi ifade etmiştir.
bergman460Papazlar filmlerinde sık sık boy gösterirler: Aşkımızın Üstüne Yağmur Yağıyordu ve Bir Yaz Gecesi Gülümsemleri filmlerinde papaz, açıkça itici biridir. Yedinci Mühür filminde sadece insanları sonun geldiğine dair korkutmaya yönelik vaazlar veren papazları, İbadet Edenler filminde Tanrının ölümünü yaşayan yararsuz papazları, Sonbahar Sonatı’nda bocalayan din adamını, Fanny ve Alexander’da , Vorgerus ile birlikte felaketin çağrıştırılışını yapan özellikle ürkütücü papazı görürüz. (Lefévre R (1986) Ingmar Bergman, Cüneyt Akalın ( çev), Afa Yayınları, İstanbul.)
Filmlerinde insanların mutsuzluğunu, yalnızlığını, iletişimsizliğini, dutgusal karmaşasını işler.

Bergman’ın filmleri beş dönem olarak incelenebilir.

I. Dönem
II. Dünya Savaşı sonrasında İsveç’te yükselen bir intihar oranı ve dinsel geleneklere bağlılığın sarsılması söz konusudur. Bergman’ın ilk dönem filmleri de bu umutsuzluktan etkilenir. Filmlerin adları bile bunu kanıtlamaktadır.
Genel olarak kişiler varoluş sıkıntılarına gömülmekte, umutsuz bir yalnızlığın içinde debelenmekte ve kimi zaman da intihar girişimlerinde bulunmaktadırlar. Bu karanlık eğilimin doruk noktası, Zindan adlı filmdir.
• 1945 – Kris (Bunalım): Melodramatik bir tiyatro oyununun gerçekçi uyarlaması.
• 1946 – Det regnar pa var Körlek (Aşkımızın Üstüne Yağmur Yağıyordu)
• 1947 – Skeep till Indialand (Hindistan’a Giden Gemi ya da Kaybolan Kızlar Limanı)
Musik I mörker (Cehennemi Karanlıkta Müzik)
• 1948 – Hamnstad (Liman Kenti)
Fangelse (Zindan)
• 1949 – Törst (Susuzluk)

II. Dönem
Bu dönem, bu marazi eğilimden kopuşu ifade eder. Birbirini izleyen yenileme ve zenginleştirmelerden oluşan bir dönem başlar. Aşk, sevgi, ayrılık genel temalardır. Kadınlara yönelik eğilim bu dönem filmlerinde ağır basar. Kadınlara açıkça ayrıcalık tanınır; iyi roller verilir, galip gelmeleri sağlanır. Erkekler ise küçümsenir, alaya alınır, aşağılanır.
• 1949 – Till gladje (Neşeye Doğru)
• 1950 – Sommarlek (Yaz Oyunları)
Sant hander inte hër (Burada Yapılmayan Türden Bir Şey)
• 1952 – Kvinners väntan (Kadınların Bekleyişi)
Sommaren med Monika (Monika ya da Monika’yla Bir Yaz)
• 1953 – Gycklarnas afton (Gezgincilerin Gecesi): Bergman’ın deyişiyle bir ‘kurtuluş’ olan bu film, iç kapayıcılığı ile dönemin diğer filmlerinden ayrılır.
• 1954 – En Lektion I Kärlet (Bir Aşk Dersi)
• 1955 – Kvinnodröm (Kadın Düşleri)
Sommarnattes Leende (Bir Yaz Gecesi Gülümsemeleri)

III. Dönem
İlk planlarından itibaren kameranın objektifinin gökyüzüne doğru çevrildiği Yedinci Mühür ile birlikte Bergman’ın Dikey Sineması başlar. (Bu kavram, metafizik simgelerden çok günlük gerçeklere ilgi duyan İsveçli genç sinemacıların Bergman’ın sinemasını küçümsemek için taktıkları addır. Lefevre, bu adı kullanarak bir dönemi adlandırıyor). Yaban Çilekleri’nden itibaren bu metafizik soruşturma varoluşsal bir hal alır ve dönemin daha sonraki filmlerinde giderek metafizik niteliğinden bütünüyle uzaklaşır. Son filmi iyiden iyiye ‘eğlendirici’ bir tarza saplanır.
• 1956 – Det Sjunde inseglet (Yedinci Mühür)
• 1957 – Smultronstället (Yaban Çilekleri) Yaşlı bir profesörün yaşamının son günleri Proustvari geri dönüşlerle anlatılır. Yaşlı profesör,hayata son kez, kederlenmeden bakmaktadır sanki.Yaşama iyinin ve kötünün ötesinde, büyük bir sadelikle bakan yaşlı adam ölürken dingindir ve çocukluğunun tatlı gülümsemelerini yaşamaktadır.
Nära livet (Yaşamın Eşiğinde)
• 1958 – Ansiktet (Yüz)
• 1959 – Jungfrukällen (Kaynak)
• 1960 – Djävulens Öga (Şeytanın Gözü): İkinci sınıf, eğlendirici bir film.

IV. Dönem
Bu dönem, Oda Sineması üçlüsünden ibarettir. Ayrıca bu filmlerde yönetmen, tanrı sorununa son bir kez döner. Hatta İbadet Edenler filminde, tanrının ölümünü ilan eder.
• 1961 – Säsom i en spegel (Aynadaki Gibi)
• 1962 – Nattvärdsgâterna (İbadet Edenler) Bergman bu filmde adeta Dostoyevski’nin “Tanrı yoksa onu icad etmek gerekir” sözünün sinemasal anlatımını gerçekleştirmeye çalışır. Dostoyevski’nin bir çok romanındaki sorunsal olan tanrının ölümünün doğurduğu ağır ahlaki sorunlar, bir rahibin yaşamında trajediye dönüşür. Eğer bir rahip bile inançsız hale gelmişse sıradan insan ne yapacaktır?
• 1963 – Tystnaden (Sessizlik)
• 1964 – För att inte tala om alla dessa kvinnor (Bütün O Kadınlar ya da Bütün O Kadınlardan Söz Etmeden): İkinci sınıf, eğlendirici bir film. İlk ‘renkli’ kaba güldürüsü.
• 1965 – Daniel (Daniel): Oğlu Daniel için yaptığı, bir ‘ilan-ı aşk’ niteliğinde, başka bir özellik taşımayan ‘ara dönem’ filmi.

Dinlenme: Ara Dönem
• 1964 – För att inte tala om alla dessa kvinnor (Bütün O Kadınlar ya da Bütün O Kadınlardan Söz Etmeden): İkinci sınıf, eğlendirici bir film. İlk ‘renkli’ kaba güldürüsü.
• 1965 – Daniel (Daniel): Oğlu Daniel için yaptığı, bir ‘ilan-ı aşk’ niteliğinde, başka bir özellik taşımayan ‘ara dönem’ filmi.

V. Dönem
Yakın planların hayranlık verici biçimde kullanıldığı yeni bir üçleme ortaya çıkar. Bu filmlerle birlikte Bergman’ın ‘parçalama tekniklerini’ daha fazla kullandığı görülür. Persona’da seyirciye projeksiyon aletinin varlığı anımsatılır. Filmin başlangıcı, küçülen sayıların sıra ile ‘BAŞLA’ kelimesini izleyişini gösterir. Projektörün gürültüsü ses bandının müziğini bastırırken, kamera, cihazın kimi bölümlerinin ayrıntılarını verir. Filmin can alıcı yerinde Bergman filmin kaydığı ve koptuğu izlenimini yaratır. Aynı işlem filmin sonunda da tekrarlanır ve SON yazısı belirmez. Kurtların Saati filminde, filmin adı hiç beklenmedik bir anda görüntüye geliverir. Ayin’de film dokuz parçaya ayrılmıştır. Bir Tutku’nun oyuncuları, görüşme sorularına cevap vermek ve yorumladıkları kişiler hakkındaki kişisel görüşlerini belirtmek üzere oyunun akışını anında keserler. Çığlıklar ve Fısıltılar’da ve Fanny ve Alexander’da usdışının sınırlarına girilir; seyirci rahatsız edilir. Sonbahar Sonatı’nın papazı seyircilere dolaysız yoldan seslenir. Kuklaların Yaşamından’ın dosyasının aynı sayıdaki bölüme denk düşen piyesleri, hiçbir kronoloji kaygısı olmaksızın sunulur. Öte yandan son filmlerinde Bergman, ‘bilinçsiz güdülenmelere bağlı sorunlara’ giderek daha fazla eğilecektir .
• 1965 – Persona (Persona)
• 1967 – Vargtimmen (Kurtların Saati)
• 1968 – Skammen (Utanç) Savaşın sonucu sadece ölen sayısız insanla sınırlı değildir. Kalanlar da yaşadıkları ağır deneyimlerin sonucu olarak bir tür yaşayan ölüye dönüşürler. Tanık olmak, tanık olarak yaşamını sürdürmeye çalışmak. Bu, aynı zamanda “bilmemek” üzerine bir film. Savaş sırasında bir radyosu bile olmayan, dolayısıyla da savaşın seyriyle ilgili pek bilgisi olmayan Eva ile Jan’ın bir şişe şarap bulduklarında yaşadıkları büyük keyif, savaşla ilgili bilgileri arttıkça ve savaş artık iyicene yaşamlarına girdikçe büyük bir utançla da karşıkarşıya kalmaya başlayacaklardır.

Diğerleri
• 1968 – Riten (Ayin)
• 1969 – En Passion (Bir Tutku)
• 1970 – The Touch (Temas)
• 1972 – Viskningar och rop (Çığlıklar ve Fısıltılar) Ölüm, inanç, yalnızlık üzerine üç kız kardeşin öyküsü. Kusursuz bir anlatım.
• 1973 – Scener ur ett äktenskap (Evlilik Yaşamından Sahneler)
• 1974 – Trollflöjten (Sihirli Flüt)
• 1975 – Ansikte mot ansikte (Yüz Yüze)
• 1977 – Das Schlangenei (Yılanın Yumurtası)
• 1978 – Höstsonaten (Son Bahar Sonatı) Bir kadınla annesinin gecikmiş bir hesaplaşması. Anne, geçmişte iki kızının da hayatında travmatik yaralar açmıştır ama bunun farkında değildir. Müzisyen olan kadın sanatı uğruna kızlarını büyük oranda ihmal etmiş, kızlardan küçüğünün felçli kalmasında etksi olmuş ve yıllar sonra itiraf etmek istemediği bir vicdan azabıyla geri dönmüştür. Anne ile büyük kızın bir gece boyunca yaşamlarını bir mahkeme önüne çıkarırcasına hesaplaştıkları sahne Bergman’ın ustalığını ve dehasını bir kez daha kanıtlıyor.
• 1979 – Farö-Doküment 1979 (Farö Adası)
• 1980 – Aus dem Leben der Marionetten (Kuklaların Yaşamından)
• 1983 – Fanny och Alexander (Fanny ve Alexander)

Kaynakça

Ekici, Aslı, (2007), İSVEÇ SİNEMASINDAN BİR AUTEUR: INGMAR BERGMAN VE “YEDİNCİ MÜHÜR, Selçuk İletişim.
http://tr.wikipedia.org
http://www.kitabimukaddes.com/kutsal-kitap-tr/yeni-antlasma/vahiy.html
http://www.incil.com/doc/incil_html/Re.html

Kronborg Sarayı – DANİMARKA Helsingor


http://incil.info/kitap/Vahiy/8

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir