Sadri Alışık’ın İstanbulu: Efkarlıyım Abiler Film Analizi

Sadri Alışık’ın İstanbulu: Efkarlıyım Abiler Film İncelemesi

Giriş

Sadri Alışık, Türk sinemasının en saygı gören ve sevilen oyuncularındadır. 1944 yılında Günahsızlar (Faruk Kenç) filmi ile sinemaya adım atmış ve Helal olsun Abi (1963 – Hulki Saner) filminde bir yan karakter olan Turist Ömer tiplemesi ile milyonların sevgisini kazanmıştır.

Filmlerinde, eski İstanbul ögelerine çok sık rastlanır. Salaş meyhaneler, martılar, vapurlar bir çok filminde öne çıkan unsurlardır.

Sadri Alışık’ın “yarınını düşünmeyen fakir ve efkarlı insanların hayatı” diyerek özetleyebileceğimiz kimi filmleri (Şakayla Karışık 1965, Ah Müjgan Ah 1970, Efkarlıyım Abiler 1966 ve diğerleri) hem eski İstanbul’un özentisiz halk insanlarını hem de külhan beyi kültürünün uzantısı kavgacı ama kırılgan karakterlerini tanıtır.

Bu çalışmamızda, önce Sadri Alışık’ın hayatına ve filmlerine göz atacak, ardından da başrolünü Filiz Akın ile paylaştığı 1966 yapımı Efkârlıyım Abiler filmini İstanbul ve kent hayatı bağlamında incelemeye çalışacağız.

 Sadri Alışık

Sadri Alışık, 5 Nisan 1925’te İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarından itibaren tiyatroya ilgi duydu. Altı-Yedi yaşlarındayken, bir sünnet düğününde davet edilen Naşit Özcan Tiyatrosu’nun temsilini izledikten sonra tiyatroya ilgi duymaya başladı. Evinin bahçesinde bir tiyatro kurup arkadaşlarına gösteriler yapmaya başladı. (Çelik, 1992) Okul piyeslerinde rol aldı. Beykoz Ortaokulu’ndan ve ardından İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu.

Bir süre Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne devam etti. Sahneye 1939’da Eminönü Halkevi’nde amatör olarak çıkan Alışık, 1943’te Raşit Rıza Tiyatrosu’nda profesyonel oldu. Küçük Sahne, Oda Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Oraloğlu, vb. topluluklarda pek çok oyunda yer aldı.

1944 yılında Faruk Kenç’in yönettiği Günahsızlar adlı film ile sinemaya adım attı. Sinemada, 1961-62’deki, Nejat Saydam’in yönettiği başrollerinde Ayhan Işık ve Belgin Doruk ile birlikte yer aldığı Küçük Hanımefendi serisi, 1964’ten başlayarak canlandırdığı Turist Ömer ve Ofsayt Osman tipleriyle ile dikkat çekti ve seyircinin beğenisini topladı. Yaşamı boyunca 200’ü aşkın filmde rol aldı.

Karaciğer, böbrek ve solunum yetmezliği ile kemik iliği hastalığı nedeniyle tedavi görmekte olan Alışık, 18 Mart 1995 tarihinde İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Sadri Alışık, 1993 yılında yayınlanan “Bir Ömürlük İstanbul” adlı şiir kitabında “Biyografi” adlı şiirinde hayatını şöyle anlatır:

Paşabahçe’de doğmuşum

Sayı bilmişim sünnet olmuşum

Koynumda pabuçlarım

Uyanık uykular uyumuşum arife geceleri

Kamalı Bekir çamur Ahmet bir de Süleyman

Ayak yapıp çift kaleler kurmuşum

Cigaraya başlamış

Tertemiz yataklarda pis rüyalar görmüşüm

Tepelerde uçurtma

Sokakta şarkı

Karakollarda sabah

Ekmek karnesi çay fişi

İhtilaller görmüşüm

Kah kafa vurmuşum taşlara

Kah can evimden vurulmuş

Hanûmanlar yıkmışım

Üçüncü selim Mustafa çavuş ve baküs

Erik narı çiçek açmış şarkılar

Yitik baharlarında gönlümün

ve kıpkırmızı bir granada akşamı

İspanya’da şatolar kurmuşum

Oklar üşüştürüp gemiler batırmışım Karadeniz’de

Sancaktepe Hadımköy’de nöbetlere kalmışım

Daracık daracık sokaklara girmişim

Ya dostlar tutup sofralar vermişim

Ya ev bark kurup anasını satmışım

Avarelik mavarelik etmişim

En sonunda oyuncu olmuşum olabildiğimce

1961 Şişli

 

Özel Yaşamı Hakkında

Sadri Alışık’ın hayatında birkaç nokta/insan büyük önem taşır. İçki, Ayhan Işık, Çolpan İlhan ve İstanbul.

 İçki Alışkanlığı

Sadri Alışık, bedenini harap ederek kendisini karaciğer nakli ameliyatına götüren içki alışkanlığı ile tanışmasını şöyle anlatır:

“İçki ile tanışmam, önce kokusuyla oldu. Babam evde İstafilina ve Fertek adlı rakılardan içerdi. Onlardan yayılan anason kokusu beni etkilerdi.” (Çelik, 1992, s.7)

“…Ameliyat sonrası bir hesap yaptım. Tam 50 yıldır içiyordum ve bu süre içinde 20 ton içki içmiştim.” (Çelik, 1992, s.13)

Bununla birlikte, eşi Çolpan İlhan Alışık’ın ölümü ile ilgili şunları söyler:

“Sadri, karaciğerden ölmedi. Karaciğer naklinden sonra verilen ilaçlar vücudun direncini kırıyor. Bağışıklık diye bir şey kalmıyor. Bronşitten öldü. Bir yerde bir üşüttü, kurtaramadılar. 68-69 yaşındaydı, çok erken…” (Özyazıcı 2006, ss.16-23),

 Ayhan Işık

Ayhan Işık, Sadri Alışık için çok önemli bir dosttur. Öyle önemlidir ki ölümü, Sadri Alışık’ı yıkmış ve kendisini içkiye vermesine neden olmuş, dolaylı yoldan kendi ölümüne neden olmuştur.

“…Ayhan Işık’ ı çok severdi. Çok duygusal bir adamdı, her şey koyuyordu ona. Ayhan’ın ölümü on yılını yedi. Çok etkilendi, kıyamadı, üzüldü, yani çok kötü oldu. Gece yarıları, yılbaşı geceleri mezardan alır eve getirirdik.” (Özyazıcı 2006, ss.16-23)

“Ayhan’ın ölümü ile ben de öldüm. Tüm hayattan ilgimi kesip, kendimi tamamen içkiye verdim…” (Çelik, 1992, s.12)

Çolpan İlhan

Sadri Alışık ve Çolpan İlhan aşkı dostlukla başlar. Alışık, önce birbirlerinden hoşlanmadıklarını, tanıdıkça çok iyi arkadaş olduklarını söyler. Sadri Alışık, aynı tiyatroda oynadıkları Çolpan İlhan ile çapkınlıklarını anlatır. İlhan da ona kadınları tavlama konusunda taktikler verir.

1959 yapımı Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad) filminde birlikte rol alırlar. Bu filmin çekimleri sırasında arkadaşlıkları aşka dönüşür.

Çolpan İlhan’a olan aşkı, Sadri Alışık’ın şair olmasına neden olur. Bir gün Çolpan İlhan’a bir şeyler yazarken, yazmaktan hoşlandığını farkeder. (Alışık, 1993, s.7)  Bu şairliğinin de başlangıcı olmuş, 1993 yılında Bir Ömürlük İstanbul adlı şiir kitabı yayınlanmıştır.

İstanbul

Sadri Alışık ve İstanbul iki ayrılmaz arkadaştır. Herşeyden önce sanatçı İstanbulludur. Osmanlı zamanından bu güne gelen külhan beyi kültürünü kimi filmlerinde görmek mümkündür. Filmleri, İstanbul’da geçer. Martılar, vapurlar, dalgalar hatta deniz kızları filmlerinin ayrılmaz parçalarıdır.

Sanatçı’nın İstanbul üzerine yazdığı bir çok şiiri içeren Bir Ömürlük İstanbul adlı bir şiir kitabı vardır.

Sadri Alışık, kitabında “İstanbul Şehri Şiiri” adlı bir şiire yer verir:

Bu benim dünyaya ilk gelişim,

Yıkarak saltanatını koca Fatih’in.

Kundakla kefen arasında bir gün,

İstanbul, İstanbul deyişim.

Merhaba Kızkulesi, merhaba Eyüp sultan,

Kanlıca, şehremini merhaba…

Bir İstanbul esiyor çocukluğumdan,

Ekşi bozalı, arnavut kaldırımları lâpâ lâpâ.

Yuşa’dan mı okunur o ezanlar, hırka-i şerif’ten mi?

Komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan.

Hâlâ o beyaz gergeflerde mi?

Bir tarihi gömmüşler Karaca Ahmet’inde Üsküdar’ın,

Sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan.

Duyûn-u umumiye emeklisi faytonlar,

Hâlâ bir sonbahar Acıbadem’de,

Cuma selamlıklarından beri saraylılar.

Merhaba beylerbeyi, merhaba Sultan selim,

Merhaba iki gözüm İstanbul’um, merhaba…

Aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş,

Sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları.

Kapalıçarşı bakırcılar, lâcivert mayıslarda köprü altları,

ve Boğaziçi’nde Şirket-i Hayriye duman duman..

Nerdesin o İstanbul, nerdesin…

Hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim,

Mediha teyzelerin leylâk bahçeleri,

Büyükbabamın kuvay-ı milliye hikâyeleri.

Hani tahta tekerlekli arabalarım.

Hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum.

Gene bir başka İstanbul’du bir zamanlar kafesli ıtırlarıyla,

Beyaz başörtülerin lâvanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan.

Açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının,

İstanbul’u taşırdı bakır siniler.

Sultaniyegâhtan bir hıdrellez mesiresi,

Sessiz sadâkat şarkıları söylerdi.

Haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler.

Hey yavrum hey…

Burunbahçe dalyanında İstanbul’u çekerlerdi denizden,

Islatmadan…

Kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının.

Bütün uykularını koynuma alıp uyurdum İstanbul’un.

Rüyalarımda hâlâ o günahlar uyanır,

Hiç geçemediğim sokaklarında işlenen.

Merhaba Sultanahmet, Yerebatan merhaba…

Merhaba iki gözüm İstanbul’um merhaba,

Merhaba efendim, merhaba… (Alışık, 1993, ss.11-13)

 

Filmin Künyesi

Yönetmen: Türker İnanoğlu

Yapımcı:   Türker İnanoğlu

Senarist:   Safa Önal

Oyuncular:  Sadri Alışık

Filiz Akın

Hulusi Kentmen

Müzik:       Metin Bükey

Stüdyo:    Erler Film

Türü:         Dram, Duygusal, Güldürü

Siyah-beyaz

Yapım yılı: 1966

Süre:        94 dakika

Filmin Konusu

Gönlübol Arif, ailesi çok zengin olmasına karşın avare yaşayan, külhanbeyi geçinen biridir. Amcası, hapisten çıkanGönlübol Arif’e ve arkadaşlarına şirketinde iş verir ancak ilk günde kovulurlar. Deniz kıyısındaki kulubesi önünde denizi seyrederken sandalların arasında Fatoş adındaki bir kızın ağladığını görür. Fatoş’un, üvey annesi tarafından kovulduğunu, babasının öldüğünü ve kimsesiz kaldığını öğrenince bu duruma üzülür ve kulübede beraber yaşamaya başlarlar. Bundan sonra ikisi beraber seyyar satıcılık ve meyhanede çalgıcılık yapmaya başlarlar. Zamanla birbirlerine aşık olurlar ve amcasına Fatoş’u sevdiğini ve evlenmek istediğini söyleyerek tanıştırır. Ancak amcası,Necmettinzade’lere böyle yoksul gelin olmaz diyerek evliliklerine karşı çıkar. Gönlübol Arif, evlenmek için nasıl para bulacağını düşünürken ertesi gün Fatoş’un kaçtığını öğrenir. Günlerce Fatoş’u arar. Arkadaşı Perişan, bir kitapçıda gördüğü Meral Soydan’ın yazdığı “Gönlübol” adındaki romanı Gönlübol Arif’e getirir. Romanı okuyan Gönlübol Arif, kitapta kendinden bahsettiğini görünce, Meral Soydan’ın Fatoş’u tanıdığını ve onun anlattıklarından yola çıkarak romanı yazdığını düşünür. Fatoş’u bulabilmek ümidiyle Meral Soydan’ın evine gider. Burada, Fatoş’un aslında Meral Soydan olduğunu öğrenir. Meral Soydan, romanının gerçekçi olması için, adını ve kıyafetlerini değiştirmiş, fakir insanların arasında geçici bir süre yaşayabilmek için üvey annesi tarafından kovulduğu yalanını uydurmuştur. Kitabının satışından payını vereceğini söylese de, “senin yaptığın ihanet parayla ödenmez” diyerek parayı reddeder.Gönlübol Arif’in onurlu davranışı karşısında etkilenen Meral Soydan, bu kez gerçekten aşık olur ve Gönlübol Arif’in gönlünü kazanabilmek için amcasından yardım ister. Ancak ikisinin çabaları yeterli olmaz. Daha sonra tekrar kılık değiştirerek eski haline döner. Tanıdığı, aşık olduğu Fatoş’u tekrar karşısında gören Gönlübol Arif, bu kez Fatoş’u affeder. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Efkârlıyım_Abiler)

Yönetmen

Filmin yapımcısı ve yönetmeni, Türk sinemasının önemli isimlerinden Türker İnanoğlu’dur. Türker İnanoğlu 1936 yılında Safranbolu’da doğdu. İlk ve ortaokul eğitimini Safranbolu’da, lise ve yüksek eğitimini İstanbul’da yaptı. 1957 yılında Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda öğrenciyken yönetmen yardımcısı olarak sinema alanına girdi. Ömer Lütfi Akad ve Nişan Hançer gibi ünlü yönetmenlerle çalıştı. 1959 yılında yaptığı Senden Ayrı Yaşayamam filmiyle yönetmenliğe başladı. 1960 yılında Erler Film adında kendi sahibi olduğu bir film şirketi kurdu. 1979’da Ulusal Video şirketini, 1985 yılında da bir televizyon stüdyosu kurdu. Çok sayıda televizyon yapımlarına imzasını attı.

Oyuncu Filiz Akın’la yaptığı evlilikten İlker İnanoğlu dünyaya gelmiştir. Filiz Akın’dan ayrıldıktan sonra 1974 yılında Gülşen Bubikoğlu ile evlenmiş ve bu evlilikten Zeynep isminde bir kızı olmuştur.  (http://tr.wikipedia.org/wiki/Türker_İnanoğlu)

Senarist

Filmin senaristi Safa Önal’dır. 17 Aralık 1931 tarihinde Nevşehir’de doğdu. Senarist, yönetmen ve yazardır.

Babası hukuk ve mülkiye mezunu kaymakam Fahretin Önal resim yapıyor, kanun çalıyor, şiir ve roman yazıyordu. Hatta babasının annesi için yazdığı bazı şiirler şarkı haline gelmiştir, Fahrettin Bey’in “Sevildiğini Sanma” adlı şiiri Arif Sami Toker tarafından da bestelenmiştir. Haydarpaşa Lisesi mezunu olan Safa Önal, 1945 yılında kısa öykülerle başladığı yazarlığını geliştirmeye çalışırken, bir yandan da çeşitli dergilerde çalıştı. Öykülerini Dünyanın En Güzel Gemisi adlı bir kitapta topladı. Daha sonra senaryo yazmaya başladı. Senaristlik konusunda ilerleme kaydeden Önal’ın filme çekilmiş 395 senaryosu, dünyanın en ilgi çekici rekorlarının yer aldığı Guinness Rekorlar Kitabı tarafından bir dünya rekoru olarak onaylandı. İki kez evlenerek her iki eşinden de ayrılan sanatçı, 1973 yılından itibaren yönetmenliğe başlayarak 40’a yakın film yönetti. Çok sayıda fotoroman senaryosu da yazmıştır. Bunlardan en çok bilineni olan Beyaz Şemsiye adlı fotoromanda Türkay Şoray ve Cihan Ünal da rol almıştır. Televizyon kanallarına dizi senaryoları da yazarak, meslek yaşamını sürdüren Önal, 2007 yılında yaptığı son filmle yönetmenliği bıraktı.  (http://tr.wikipedia.org/wiki/Safa_Önal)

Öykünün Toplumsal Düzlemi

Film 1966 yapımıdır. Bu zaman diliminin, eski İstanbul’un son yılları olduğu filmde açıkça görülür. Arif’in yaşadığı gecekondu/kulübe deniz kıyısındadır. Kayıkların bulunduğu bu sahilin hemen birkaç metre ilerisinde otomobillerin durmaksızın geçtiği bir cadde ve arkasında da yüksek binalar göze çarpar.

Bu sahneler aynı zamanda Arif’in naifliği ve “batılaşmaya” başkaldırısı ile ortaya çıkan asiliğinin sıkışmışlığını anlatır.

Arif, günübirlik yaşar, alaturka’dır. Nitekim, Meral Soydan’ın partisini terkederken şöyle der: “Haydi, oynayın çaçanızı, çalın alafranganızı. Biz de Çakır’ın meyhanesinde Hicran yine hicran mı bu aşkın sonu şarkısına atalım kendimizi…”

Arif, Hz. İsa’ya atfedilen “Bize bu günkü ekmeğimizi ver” duasındaki felsefeyi benimsemiş gibidir. Marjinal işler yapar. Sabunlu suyu şişelere doldurup leke çıkarıcı diye satar. Vapurda, sokakta jilet, pijama pazarlar. Zengin amcasına rest çekmiştir. Amcasının etrafındaki dalkavukları gördükçe üzülür. Amcasını, fabrikaya girişte eğilerek selamlayanları görünce eleştirir. “Çok eğildin başın kovaya girecek” ya da “yaşlı başlı adamsın ne eğiliyorsun” diyerek tepkisini ortaya koyar.

Arif’in bu tutumu âşık olana dek devam eder. O güne dek kendi kendine yetmekteyken artık bir de sevdiğini düşünmek zorundadır. Bu da onu sisteme girmeye zorlar.

Filmde iki aşk göze çarpar. İlk aşk İstanbul aşkıdır. İkincisi ise Fatoş’a olan aşk. Filmde hızlı duygu değişimleri hâkimdir. Bu da İstanbul’da yaşayanların yakından bildiği gün içinde yaşanan hızlı değişimlerle paralellik taşır.

Filmde fakirler onurlu ve samimidir. Zenginler ise her şeyi para ile ölçer ve yapmacık, özentidirler.

Karşıtlıklar

Filmde, amcası ve Arif iki karşıt karakterdir. Arif sadeliği seçer, amcası ise zenginlik ve soy-sop ile övünme peşindedir. Öyle ki 50 yaşına kadar evlenmemiş bir sevgilisi de olmamıştır. Ömrünü sevgisiz ve boşa geçirdiğini Kasımpaşalı Çılgın Meloş’a itiraf eder.

Amca, Arifi süfli olmakla suçlar. Ona göre Arif’in arkadaşları ve yaptıkları kötüdür ve Arif nerede kötü bir şey varsa gidip onu bulmaktadır. Oysa Arif’in bir adı da “Gönlübol”dur. Arif, gönlü ile hareket eder.

Nitekim, amca Çılgın Meloş’a aşık olur ki bu karakterde bir kadını kabul etmesi normal şartlarda mümkün değildir. Bu da gönlü ile hareket eden insanların kendilerinden beklenmeyecek şeyler yapabildiğini gösterir.

Arif, Meral Soydan ile de zıttır. Meral, zamanın sosyetik isimlerindendir. Soydan soyadı ise, Arif’in reddettiği “asalet” kavramı ile kontrast oluşturması için seçilmiş gibidir. Meral tepeden tırnağa sosyetik ve yapmacık bir karakterdir. Etrafındaki dostları da farklı değildir. Meral’in yazdığı kitabı okumak bir yana, neden bahsettiği konusunda araştırma bile yapmadan kutlama partisine gelmişlerdir.

Bununla birlikte, senarist ortaya imkânsız bir aşk koymaz. Meral, tekrar Fatoş olup Arif’e gider. Arif ise zenginliği reddetmiş bir zengindir. Amcasının fabrikasının yönetimine geçer ve zenginlik ile samimiyeti birleştirdiğini umarak sevdiğine kavuşur.

Filmin Değerlendirmesi

Film hapishanede başlar. Sadri Alışık belinde kuşağı, boynunda mendili ile bir külhanbeyi gibidir. Sadri Alışık’In sesinden “Kırmızı Gül var aman aman” şarkısı çalınır. Sadri Alışık’ın bir çok filminde onun sesinden şarkılar çalınmaktadır.

Sahne boyunca iki defa zar atar, birinden kaybeder birinde kazanır. Kumar da hayat gibidir. Kimi zaman kaybeder kimi zaman kazanırsın denilmektedir.

Filmde kahramanımızın adı Arif’tir. Ancak herkes ona “Gönlübol” diye hitap eder. Filmde Arif, meşhur Turist Ömer selamını da vermeyi ihmal etmez.

Tahliye emri gelir, Arif hapisten çıkar. Çıkışta onu arkadaşları karşılar. Arkadaşları üç fakir balıkçıdır. Onu karşılamaya gelen biri daha vardır. Fabrikatör amcası. Amcası kendisi ile gelmesini söyler. Arif, sofra kuracaklarını söyler. Amcasını da davet eder. Kendisi de klarnetle “hicaz geçecek”tir. Ama amcası kabul etmez. Amcasının ısrarı ile onunla gider. Geniş Amerikan arabasına biner ama memnun değildir. Hapishaneden çıkıp, geniş arabaya binmek onu memnun etmemiştir. Çünkü amcası özgürlüğünü daha da kısıtlamak istemekte, onu zaptı rapt altına almak istemektedir. Birlikte amcasının deniz kenarındaki köşküne giderler.

Filmde caddelerdeki arabaların azlığı dikkat çeker. Bunla birlikte, İstanbul henüz apartmanlara teslim olmamıştır. Amcası deniz kenarında bir köşkte oturmaktadır.  Amca, Yeşilçam’da sıkça karşımıza çıkan fabrikatör tipine uymaktadır. Hizmetçi ve uşakları vardır.

Arif İstanbul çocuğudur. Konuşması İstanbul konuşmasıdır. Filmde değişik ortamlarda değişik üsluplarla konuştuğunu görürüz. Normal hayatında bitirim gibi konuşurken, vapurda satış yaparken daha kibarlaşır.

Evlenmeye karşıdır. Amcası onu evlendirmek istediğini söyleyince bunun hapse girmekten beter olduğunu söyler. Amcası, Arif’in külhanbeyi kıyafetini eleştirir. Arifin belinde kuşak elinde tesbih, boynunda mendil vardır. Ceketi omuzlarına atılmıştır. Ayakkabı ise giyilmemiştir. Arif, arkalarına basmayı tercih eder. Arif’e göre ayakkabılar kalleştir. Arkadan vurur.

Fabrikaya girdikleri sırada İstanbullu eski bir dost selamlar izleyiciyi. Bu, seksenlerin sonunda İstanbul’dan kaldırılan tramvaylardan başka biri değildir.

Arif, fabrikada amcasına dalkavukluk yapanlardan rahatsız olur. Bunun insan onuruna yakışmayacağını hissettirir. Nitekim Arif paraya kıymet vermez. İleriki sahnelerde Meral Soydan’ın para teklifine “Para neymiş? Anlat da öğrenelim” diyerek tepki koyar.

Amcası fabrikada çalışmak üzere Arif’i çalışanlarına takdim eder. Onun Avrupa’da iktisat tahsil ettiğini söyler. Zenginlere göre Avrupa etiketi önemlidir.

Arif, arkadaşlarını da fabrikaya çağırır. Odasında çilingir sofrası kurarlar. Şarap içip gazel okurken amcası gelir ve onları kovar.

Arif, amcasının yanında havyar ve şampanya içmiştir ama beğenmemiştir. Roka salatası ve şarap ona daha güzel gelir.

Gece karanlığında kayıkta şarap içerken bir ağlama sesi duyar “balıklar ağlıyor” der kendi kendine. Etrafa baktığında bir kız görür ve onun “deniz kızı” olduğunu söyler. Derdini sorar ve “her derdin bulunur çaresi, çaresiz dert varsa o da gönül yaresi” diyerek efkarlı duruşunu gösterir. Ağlayan kız, ismini Fatoş olduğunu üvey annesi yüzünden evden kaçtığını, anne ve babasının öldüğünü anlatır. Arif onu kulübesine alır. Kız çekingenlik gösterince “dışıma bakma içime baki ama görebilirsen” der.

Kulübe, bir kurtarılmış bölgedir. Arif oraya üvey annenin de üzüntünün de giremeyeceğini söyler.  Kulübede kızı bırakıp çıkmadan önce kapıyı kilitlemesini söyler ve ilave eder. “Buraya üvey annen giremez. Ama öz annen ve baban vapur sesi, deniz düdüğü olur bütün gece bırakmazlar seni” der. Arif bir şairdir, şiirini İstanbul’dan almaktadır. Ama bunun farkında bile değildir.

İlk sahnelerden itibaren Fatoş’a karşı bir ilgisi olduğu anlaşılır. Nitekim vapurda kıza sert davranan görevli ile kavga etme raddesine gelir. Kız için meyhanede kavga eder.

Filmde Arif’in ruh hali çok çabuk değişir. İstanbul gibi. İstanbul’da da her an her şey değişebilmektedir. Bu karışıklıkta değişimler gayet normaldir. Arif düne kadar günü birlik yaşarken artık bir evi olmasını düzenli bir hayatı hayal etmeye başlar çünkü aşık olmuştur. Aşkını itiraf eder. Fatoş da ona karşı boş değildir. Bu noktada İstanbul’a duyduğu karşılıksız aşk sona erer ve Fatoş’a karşı duyulan aşk başlar.

Fatoş bir sabah haber vermeden gider. Arif aşkın acısı ile başbaşa kalır. Kayıkların üzerine çıkıp Fatoş’u arar. Bu şekilde sanki eski aşkı İstanbul’u ayaklar altına alıp, yeni aşkını aramaktadır. Fatoş kendisini terk ettikten sonra da deniz kıyısında oturur ama sırtı denize dönük bakışları yerdedir. İstanbul artık onun için sıradandır.

Meyhanede içerken arkada Zeki Müren’in sesinden “Gördün Güzelleri Beni Unuttun Aman” şarkısını duyarız. Sanki İstanbul, Arif’e sesleniyor gibidir. Zira, Arif’in “Fatoş başkasına gitti” gibi bir düşüncesi yoktur.

Arif zor da olsa eski hayatına devam etmeye çalışır. Arkadaşı “Gönlübol” diye bir kitap getirir. Arif kitabı bir çırpıda okur. Kitapta Fatoş ile yaşadıkları yazmaktadır. Arif olayları Fatoş’un yazar Meral Soydan’a anlattığını düşünür. Meral Soydan’ı bulursa Fatoş’a da ulaşabileceğini düşünür.

Arif, yeni kitabı Gönlübol şerefine parti veren Meral Soydan’ın köşküne gider. Orada Meral’in Fatoş olduğunu anlar. Fatoş, Meral’in takma adıdır. Yeni romanı için Arfi’i kandırmıştır. Üvey anne hikayesi bir yalandır. Meral herşeyin masum bir yalan olduğunu söyler ama Arif’in tüm dünyası yıkılmıştır. Sadri Alışık, filmlerinde görmeye alıştığımız meşhur tiratlarından birini okur. Oradan ayrılır.

Meral, amcayı ziyaret ederek Arif’e aşık olduğunu söyler. Arifi bulamamıştır. Amca bulacağını söyler.

Film bu noktadan sonra dramdan komediye kayar. Arif kadın kılığına “Kasımpaşalı Çılgın Meloş” kimliğine bürünüp amcasına gider. Amca ona aşık olur.

Çılgın Meloş tipik bir kenar mahalle dilberidir. Eski İstanbul ile tarihe karışmaya başlayan bir tiptir. Bir kocasının yüzünü ustura ile çizmiş diğerinin yüzüne kezzap atmıştır. Sigarasını erkek gibi içer. Hareketleri kaba ama bir o kadar da cilvelidir. Konuşmalarında nezaket yoktur. Sakız çiğner, gerektiğinde bağırıp çağırır. Kaprislidir. Bu tipi ile ekranlarda sıkça gördüğümüz kimi sunucu-şarkıcıları da hatırlatır.  Bu karakter de bitirim Arif gibi, sahici bir İstanbul karakteridir. Arif o kadar samimidir ki, taklit ettiği tip bile gerçektir.

Meral, Arif’e gelir. Ama Arif onu kovar. Akşam bu kez Fatoş olarak gelir Meral. İlk geceki gibi ağlayarak gelir. Arif, Meral’i değil Fatoş’u sevmektedir. Meral’in evine yerleşebilir, amcasının fabrikasında çalışabilir. Ama başlangıçlarını Fatoş ile yapmalıdır.

Film aşıkların kavuşması ile son bulur. Arif fabrikanın başına geçer, arkadaşları da fabrikada çalışacaklardır. Orta yol bulunmuştur.

Değerlendirme

Arif; saf ve temiz, açık gönüllü mert bir İstanbul delikanlısıdır. Külhanbeylerinin sonuncusudur. Alafrangadan ve yapmacıklıktan nefret eder. Doğallık ve samimiyet en önemli erdemlerdir. Paraya kıymet vermez.

Film bu yönü ile “Üç Arkadaş” filmi ile benzerlik gösterir. Paraya, mala mülke gerekmedikçe önem atfedilmez. Arif, günübirlik yaşarken, bir aile kuracağı zaman paraya ihtiyacı olduğunu farkeder.

Arif ve İstanbul, Arif Fatoş’a aşık olana dek ayrılmaz. Fatoş’a aşık olduğunda ise İstanbul ile yolları ayrılır. Artık sevgilisi Fatoş’tur ve onun için “kalleş ayakkabıyı” giymeye bile razıdır.

Gönlübol bir şairdir. Şiirinin ilhamı ise İstanbul’dur. Filmde İstanbul aşkını net bir şekilde görebiliriz. Efkar ve İstanbul ayrılmaz ikilidir.

Kaynaklar

Alışık, S. Bir Ömürlük İstanbul, 1993, Ankara: Bilgi

Çelik, K. Şaka ile Karışık Sadri Alışık, 1992, İstanbul: Ya-Pa

http://tr.wikipedia.org/wiki/Efkârlıyım_Abiler (Son erişim 11.06.2015)

http://tr.wikipedia.org/wiki/Safa_Önal (Son erişim 11.06.2015)

http://tr.wikipedia.org/wiki/Türker_İnanoğlu (Son erişim 11.06.2015)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir