Trinity Blood Anime Analizi: İstanbul’da Bir Vampir Macerası

 Trinity Blood: İstanbul’da Bir Vampir Macerası 

Tür: vampir, drama, fantastik, aksiyon

Yayınlanma tarihi: 29.04.2005 – 28.10.2005 arası

Bölüm Sayısı: 24

Yönetmen: Tomohiro Hırata, Masahiro Sekino, Shigeru Kato

 

Japonlar bunu da yaptılar. İstanbul’da geçen bir anime hem de ne anime! Uçuk kaçık çok heyecanlı ve sürükleyici. Hellsing’in gerisinde kalmayan bir anime. Hep düşünürdüm bu Japonlar neden bu kadar çok İstanbul’u geziyorlar diye, Evet öğrenip uyguluyorlarmış adamlar.

   Hikayeye göre insan nüfusunun aşırı artması nedeniyle birleşmiş milletler mars’da koloni kurmaya karar verir. kolonileşme için gönderilen insanlar iki gen teknolojisi keşfederler. bunlardan birini kendilerine uygulayıp Methuselah (uzun yaşayan) isminde bir vampir ırkına dönüşürler. diğer teknolojiyi 4 deneğe uygulayıp onları crusnik denilen vampirlerin kanıyla beslenen ve vampirlerden çok daha güçlü yaratıklara çevirirler. Abel Nightroad Animenin kahramanı masum ve saf bir tipken çok ürkütücü bir şekle dönüşüyor.

   Kahramanımız Abel Nightroad, Vatikan’a bağlı gezgin bir pederdir. Vatikan da Catherina tarafından insanlığı korumak için kurulan özel bir timde çalışmaktadır. Bu timdeki herkes gibi onun da özel bir yanı vardır. Kendisi bir “crusnik” yani vampirlerin kanıyla beslenen bir vampirdir. Bir yolculuk sırasında Esther Blanchett ile yolları kesişince Esther’in kaderinin değişmesini, insanlar ve vampirler arasındaki bu savaşta önemli bir rol oynamasını sağlar. Timde çok ilginç rahipler vardır. vampir rahipler, android rahipler, hayalet rahibeler, 6 yaşında bir çocuğun zekasına sahip bir papa… Animenin ilk bölümlerinde Vatikan’ın halini, papa’nın zır zır ağlamasını filan gördükten sonra “bu ne !?” diyor insan ama sonra bir de sıra bizans’ta geçen bölümlere geliyor ki aman Allah’ım! Bizans imparatorluğu vampirlerin, yani Methuselah’ın yönetiminde. İstanbul’u fanus içine almışlar, güneşten genel ışınlarını geçirmesin, vampirler gündüz vakti şehirde dolaşabilsin diye. İstanbul’u acayip güzel çizmişler, Osmanlı mimarisi uzay çağına taşınmış gibi. ama İstanbul’da müthiş bir minare enflasyonu olmuş, ortalık minareden geçilmiyor. anladığım kadarıyla bu minare olayı çizerlerin fazla hoşuna gitmiş. zaman zaman arka planda galata kulesi, kız kulesi, vapur, martı gibi ayrıntılar görünce insanın içi bir hoş oluyor, bir yandan da şimdi bu animeyi izleyen yabancılar bunların gerçekten İstanbul’a özgü olduğunu anlamayacak diye içlenmek de mümkün.

İmparatorluğun adı Bizans ama aslında Osmanlı’yla Bizans’ın karışımı gibi bir şey: yeniçeriler var, Süleymen ve Baybars isimli karakterler var.

Trinity Blood ırkçılık, önyargılar ve savaşa karşı güzel mesajlar veriyor. ilk bölümlerde olayları Vatikan açısından izleyip vampirleri canavar olarak görmek mümkünken sonraki bölümlerde Methuselah’ın insanlardan çok daha asil olduğu anlaşılıyor. örneğin Methuselah ırkı vampir olmasına rağmen vejetaryen gibi bir şey, kan içmeyi tercih etmiyorlar ve dünyanın geri kalanının aksine Bizans imparatorluğunda insanlar ve vampirler eşit şartlarda yaşıyorlar. İstanbulluların bu süper asil vampir ırkından olması beni saçma sapan bir şekilde gururlandırdı ve özendirdi. Tabi bunların dışında insanlarla birlikte yaşamak istemeyen vampirler de var. İnsanlara zarar veren insanların kanını içen Vatikan, bu vampirleri avlamaktadır. Tabi ki ortaya süper güçlü bir Vampir yönetiminde “Rozen Kreuz” çıkar. Amaçları dünyanın sonunu getirmektir. Bu tehdide karşı insanlar ve vampirler nasıl karşılık verecektir? 

Sonuç olarak anime gerek çizimleri gerek İstanbul’daki mimariyi ele alışı ile cidden farklı bir tarz yakalamış. Çok beğendim ve heyecanla sonuna kadar izledim zaten son bölümleri nefes kesmekte. Cidden çok güçlüler crusnik vampir Alucardla Abel Nightroad vs atsalar bence berabere kalırlardı. Umarım bir “vs”si çıkar .

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir